You should acknowledge your failure.
- Başarısızlığını kabul etmelisin.
It's often very hard to acknowledge that you may have outgrown your friendship.
- Arkadaşlığınızı aşmış olabileceğinizi kabul etmek genelde çok zordur.
Unlike yourself, I'm used to acknowledging my mistakes.
- Senin aksine, ben hatalarımı kabul etmeye alışkınım.
Tom was never very good at acknowledging mistakes.
- Tom hataları kabul etmede çok iyi değildi.
Many doctors don't accept Medicare.
- Birçok doktor Medicare'i kabul etmemektedir.
Don't accept drinks from strangers.
- Yabancılardan içecek kabul etmeyin.
We had to agree to total confidentiality and sign a non-disclosure agreement.
- Toplam gizliliği kabul etmek ve bir gizlilik sözleşmesi imzalamak zorundaydık.
His acceptance of the present was regarded as bribery.
- Onun hediyeyi kabul etmesi rüşvet olarak kabul edildi
I also use this study for receiving guests.
- Bu çalışma odasını misafirleri kabul etmek için de kullanırım.
It's often very hard to acknowledge that you may have outgrown your friendship.
- Arkadaşlığınızı aşmış olabileceğinizi kabul etmek genelde çok zordur.
We have to acknowledge that.
- Bunu kabul etmek zorundayız.
Tom has to approve this.
- Tom bunu kabul etmek zorunda.
Tom just had to accept things the way they were.
- Tom sadece işleri olduğu gibi kabul etmek zorunda kaldı.
Tom seems to be unwilling to accept the bribe we're offering him.
- Tom ona teklif ettiğimiz rüşveti kabul etmek için isteksiz görünüyor.
I had no choice but to agree.
- Kabul etmekten başka seçeneğim yoktu.
He was foolish to agree to the plan.
- Planı kabul etmek aptalcaydı.
Tom isn't yet ready to receive visitors.
- Tom henüz ziyaretçi kabul etmek için hazır değil.
President Roosevelt agreed to help.
- Başkan Roosevelt yardım etmeyi kabul etti.
They agreed to work together on the project.
- Projede birlikte çalışmayı kabul ettiler.
Tom will have no choice but to agree.
- Tom'un kabul etmekten başka hiç bir seçeneği olmayacak.
You didn't have to accept such an unfair proposal.
- Böyle uygunsuz bir öneriyi kabul etmek zorunda değildin.
There is no choice but to agree to his plan.
- Onun planını kabul etmekten başka seçenek yoktur.
It would be better to agree to the terms.
- Bu şartları kabul etmek daha iyi olurdu.
We will have to take on someone to do Tom's work.
- Tom'un işini yapması için birini kabul etmek zorunda kalacağız.
I'd like to take Tom up on his offer.
- Tom'un teklifini kabul etmek istiyorum.
Tom admitted to spilling the red wine.
- Tom kırmızı şarabı döktüğünü kabul etti.
Tom admitted that what Mary said was true.
- Tom Mary'nin söylediğinin doğru olduğunu kabul etti.
The professor I was arguing with finally conceded and said I was right.
- Tartıştığım profesör sonunda haklı olduğumu kabul etti.
The accountant would not concede the mistake.
- Muhasebeci hatayı kabul etmezdi.
President Roosevelt agreed to help.
- Başkan Roosevelt yardım etmeyi kabul etti.
The girl's parents agreed to her request.
- Kızın ebeveynleri onun ricasını kabul etti.
They accepted him as the city's best doctor.
- Onlar onu şehrin en iyi doktoru olarak kabul ettiler.
We must accept life, for good or for evil.
- İster iyi olsun ister kötü olsun hayatı kabul etmeliyiz.
They accepted him as the city's best doctor.
- Onlar onu şehrin en iyi doktoru olarak kabul ettiler.
I had the article accepted by a travel magazine.
- Ben, makaleyi bir seyahat dergisi tarafından kabul ettirdim.
They don't want to admit that it's really a passing fad.
- Onlar gerçekten bunun gelip geçici bir heves olduğunu kabul etmek istemiyor.
Tom doesn't want to admit that he was wrong.
- Tom hatalı olduğunu kabul etmek istemez.
Our principal wanted to admit Bob to our school.
- Bizim müdür Bob'u okulumuza kabul etmek istiyordu.
The professor I was arguing with finally conceded and said I was right.
- Tartıştığım profesör sonunda haklı olduğumu kabul etti.