kabul!

listen to the pronunciation of kabul!
English - Turkish
{i} kâbil

Kabil Afganistan'ın başkentidir. - Kabul is Afghanistan's capital city.

Afganistan'ın başkenti Kabil'dir. - Kabul is the capital of Afghanistan.

(isim) kâbil
Turkish - Turkish
(Osmanlı Dönemi) Bir malı satın almak için kabul ettiğini bildiren sözdür. Bak: İcab
(Osmanlı Dönemi) Avcıların kemendi
Yanına, katına alma
Avcı kemendi
Bir şeye isteyerek veya istemeyerek razı olma
Bir yere alınma
Rıza veya izin, akseptans
Bir şeye isteyerek veya istemeyerek razı olma: "Her mihnet kabulüm yeter ki / Gün eksilmesin penceremden."- C. S. Tarancı
Konukları veya işi olanları yanına, katına alma: "Kış yaklaştığı için Nevin'in hafta başı kabulleri hararetleniyordu."- P. Safa
Akseptans
Bir öneriyi uygun bulma, onaylama
Sunulan bir şeyi, armağanı alma
English - English
The capital of Afghanistan
the capital city of Afghanistan. City (pop., 1993 est.: 700,000), capital of Afghanistan. Located on the Kbul River in a valley strategically located between mountain passes, it has existed for some 3,500 years. It became the capital of the Mughal dynasty in the 16th century, and it remained under Mughal rule until 1738, when it was captured by the Iranian conqueror Ndir Shah. Kabul has been the capital of Afghanistan since 1776. When the Soviet Union invaded Afghanistan in 1979, it established a military command in Kabul. After the Soviet withdrawal in 1989, factional fighting among Afghan guerrillas continued intermittently and the city suffered widespread destruction. In 1996 the Taliban captured Kabul and imposed an austere form of Islamic rule. The city began to recover from years of violence only when the Taliban government was overthrown in 2001
{i} capital of and largest city in Afghanistan
the capital and largest city of Afghanistan; located in eastern Afghanistan
Turkish - English
ditto!
Right you are
admission

Please tell me the requirements for admission to the college. - Koleje kabul için gerekli şeyleri anlatabilir misiniz.

He was granted admission to the university. - O, üniversiteye kabul edildi.

assent
{i} admittance
acceptance

Tom gave an acceptance speech. - Tom bir kabul konuşması yaptı.

Those customs found acceptance there. - O gelenekler orada kabul görmüştür.

concession
acknowledgement
acceptance; assent; acquiescence; admission; reception; approval; OK, Okay!, All right!, Agreed!, Done
approval
ok
agreed

President Roosevelt agreed to help. - Başkan Roosevelt yardım etmeyi kabul etti.

They agreed to work together. - Birlikte çalışmayı kabul ettiler.

(Kanun) accept

I accepted her invitation. - Onun davetini kabul ettim.

Do you accept credit cards? - Kredi kartlarını kabul ediyor musunuz?

(Ticaret) election
agreement

We had to agree to total confidentiality and sign a non-disclosure agreement. - Toplam gizliliği kabul etmek ve bir gizlilik sözleşmesi imzalamak zorundaydık.

An agreement acceptable to all parties was finally reached. - Tüm partiler için kabul edilebilir bir anlaşmaya sonunda ulaşıldı.

adoption
all well and good
okay
well and good
acceptance bill
compliance
acquiescence
(Kanun) acquiescing
(Bilgisayar) accepted

Your request of this matter has been accepted. - Bu konuyla ilgili rican kabul edildi.

They accepted him as the city's best doctor. - Onlar onu şehrin en iyi doktoru olarak kabul ettiler.

(Ticaret) accepting

I persuaded him into accepting the offer. - Öneriyi kabul etmesi için onu ikna ettim.

Thanks for accepting my friend request on Facebook. - Facebookdaki arkadaşlık isteğini kabul ettiğin için teşekkür ederim.

acknowledge

His achievements were acknowledged. - Onun başarıları kabul edildi.

He acknowledged my presence with a nod. - O, bir baş selamı ile varlığımı kabul etti.

avow
all right!

All right. I'll accept your offer. - Tamam, önerinizi kabul edeceğim.

allowance
permit
enactment
reception

There were beautiful flowers on the reception desk. - Kabul masasında güzel çiçekler vardı.

Tom was given a warm reception. - Tom'a sıcak bir kabul verildi.

acceptence
acceptation
sanction
accept to
acception
recognition
done

Tom won't admit that he's done anything wrong. - Tom yanlış bir şey yaptığını kabul etmeyecektir.

Tom refused to admit that what he'd done was wrong. - Tom yaptığı şeyin yanlış olduğunu kabul etmeyi reddetti.

it's a bargain
(Hukuk) acceptance, approval, formal confirmation, admission
receiving

I also use this study for receiving guests. - Bu çalışma odasını misafirleri kabul etmek için de kullanırım.

receiving (someone)
approve

The treaty was approved. - Antlaşma kabul edildi.

The motion was approved unanimously. - Önerge oy birliği ile kabul edildi.

thumbs up

Tom gave Mary a thumbs up. - Tom Mary'yi kabul etti.

acceptance; assent: acquiescence
I accept it./I agree./I assent
{i} acknowledgment
drawing room
(Nükleer Bilimler) assumption
enact
acquiescense