kırmış

listen to the pronunciation of kırmış
Turkish - English
broke
Simple past of break
Past participle of break

Guenther: I guess the hat must have broke my fall.

Broken
{a} pass. of to break
Acronym for Baseline Research on Oceanography, Krill and Environment, a study conducted off east Antarctica in the Austral summer of 1995-96 The primary focus was to describe the distribution and abundance of Antarctic krill and to determine possible sources of Antarctic bottom water in the region See Nicol et al (2000)
If a company or person goes broke, they lose money and are unable to continue in business or to pay their debts. Balton went broke twice in his career
To transact business for another
Paper that has been discarded anywhere in the process of manufacture in the paper mill
Lacking money; bankrupt
This term is used to mean the discarded paper created when a break occurs in the normally continuous papermaking process The broke is usually recycled in a Hydrapulper Broke is a kind of secondary paper
Paper trimmings, paper damaged due to breaks on a paper machine or not manufactured to the required quality specification Broke is usually fed back into the paper manufacturing process
r - An individual in the business of assisting in arranging funding or negotiating contracts for a client but who does not loan the money himself Brokers usually charge a fee or receive a commission for their services
of Break
archaic, or, poetic, past participle of break
lacking funds; "`skint' is a British slang term"
Paper discarded during manufacture or converting of paper; usually repulped
{s} poor, impoverished, having no money
If you are broke, you have no money. What do you mean, I've got enough money? I'm as broke as you are
kır
prairie

Laura Ingalls grew up on the prairie. - Laura Ingalls kırda büyüdü.

kır
{i} grizzle
kır
field

Cattle were grazing in the field. - Sığırlar kırsalda otlanıyorlar.

The field is full of wild flowers. - Tarla kır çiçekleriyle dolu.

kır
countryside

The countryside is beautiful in the spring. - Kırsal İlkbaharda güzeldir.

The countryside has many trees. - Kırsalda birçok ağaç vardır.

kır
Moor
kır
{s} grey
kır
{f} broke

By whom was this window broken? - Bu pencere kim tarafından kırıldı?

The horse broke its neck when it fell. - Düşen at boynunu kırdı.

kır
{i} fell

The horse broke its neck when it fell. - Düşen at boynunu kırdı.

I broke my wrist when I fell on it. - Üzerine düştüğümde bileğimi kırdım.

kır
blot
kır
wild

The field is full of wild flowers. - Tarla kır çiçekleriyle dolu.

These wild flowers give off a nice smell. - Bu kır çiçeklerinden hoş bir koku yayılıyor.

kır
the country

Every summer I go to the countryside. - Her yaz kırsala giderim.

Feeling tired after his walk in the country, he took a nap. - Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.

kır
the wild

I saw the girls pick the wild flowers. - Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.

Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red. - Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.

kır
slopes
kır
hoar
kır
breake
kır
wilderness
kır
grizzled
kır
country

Why do you think Tom prefers living in the country? - Tom'un niçin kırsal alanda yaşamayı tercih ettiğini düşünüyorsun?

Feeling tired after his walk in the country, he took a nap. - Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.

kır
heath
kır
break up

Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day. - Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.

kır
{f} shattering
kır
{f} broken

She is responsible for this broken window. - Bu kırık pencereden o sorumludur.

He got a broken jaw and lost some teeth. - Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.

kır
{f} break

Art breaks the monotony of our life. - Sanat hayatın monotonluğu kırar.

The last straw breaks the camel's back. - Devenin belini kıran son saman çöpü.

kır
{f} breaking

The boy admitted breaking the window. - Çocuk pencereyi kırdığını kabul etti.

I must apologize to you for breaking the vase. - Vazoyu kırdığım için senden özür dilemeliyim.

kır
{f} shattered

Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates. - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.

kır
shatter

Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates. - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.

kır
countryside, the country, rural area
kır
grey, gray; grey, gray; (saç) hoary, hoar
kır
grayish
kır
moorland
kır
(Tabiat Doğa) de: Heideland heath
kır
frosty

Young plants should be protected in frosty weather. - Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.

kır
grayness
kır
uncultivated and open country
kır
greyish
kır
grizzly
kır
gray

Gray goes well with red. - Gri, kırmızı ile iyi gider.

Gray squirrels bury nuts, but red squirrels don't. - Gri sincaplar fıstık gömer, ancak kırmızı sincaplar gömmez.

kır
bent

The bamboo bent but did not break. - Bambu eğildi ama kırılmadı.

kır
diffract
kır
rive

Tom and Mary picked some wildflowers by the river. - Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.

kır
refract
kır
griseous
kır
ruffle
kır
weald
kır
knap
kır
champaign
kır
riven
Turkish - Turkish

Definition of kırmış in Turkish Turkish dictionary

Kır
(Osmanlı Dönemi) BEYABAN
Kır
sahra
Kır
(Osmanlı Dönemi) BERİYYE
kır
Bu renkte olan. Şehir ve kasabaların dışında kalan, çoğu boş ve geniş yer: "Araba tenha, düz yolda tıkır tıkır gidiyor, ara sıra kır kokuları getiren hafif bir rüzgâr esiyordu."- Ö. Seyfettin
kır
Kulağı beyaz işaretli keçi
kır
Şehir ve kasabaların dışında kalan, çoğu boş ve geniş yer
kır
Beyazla az miktarda siyah karışmasından oluşan renk: "Gözlerinden, kırları artan sakalına bir iki damla yaş düştü."- F. R. Atay
kır
Orman, dağ vb.ne karşıt olan açıklık yer: "Bizim kır evinde roman var; fakat roman dersi verecek bir edebiyat kitabı yok."- F. R. Atay
kır
Tarla
kır
Bu renkte olan
kır
Orman, dağ vb.ne karşıt olan açıklık yer
kır
Beyazla az miktarda siyah karışmasından oluşan renk
kırmış
Favorites