kır

listen to the pronunciation of kır
Turkish - English
prairie

Laura Ingalls grew up on the prairie. - Laura Ingalls kırda büyüdü.

grizzle
field

I feel like dancing in the fields. - Canım kırlarda dans etmek istiyor.

A herd of friesian cattle graze in a field in British countryside. - Siyah alaca sığır sürüsü İngiliz kırsalında bir tarlada otlar.

Moor
blot
wild

These wild flowers give off a nice smell. - Bu kır çiçeklerinden hoş bir koku yayılıyor.

I saw the girls pick the wild flowers. - Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.

the country

Feeling tired after his walk in the country, he took a nap. - Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.

Tom and Mary took a long walk through the countryside. - Tom ve Mary kırlarda uzun bir yürüyüş yaptılar.

the wild

I saw the girls pick the wild flowers. - Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.

Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red. - Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.

slopes
countryside, the country, rural area
fell

She fell down and broke her left leg. - Düştü ve sol bacağını kırdı.

Tom fell and broke his arm. - Tom düştü ve kolunu kırdı.

grey, gray; grey, gray; (saç) hoary, hoar
grizzled
grayish
moorland
wilderness
grey
(Tabiat Doğa) de: Heideland heath
frosty

Young plants should be protected in frosty weather. - Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.

grayness
uncultivated and open country
greyish
grizzly
gray

Gray goes well with red. - Gri, kırmızı ile iyi gider.

Tom was wearing a gray suit and a red tie. - Tom gri bir takım elbise giyiyordu ve kırmızı bir kravat takıyordu.

bent

The bamboo bent but did not break. - Bambu eğildi ama kırılmadı.

countryside

Every summer I go to the countryside. - Her yaz kırsala giderim.

Tom and Mary took a long walk through the countryside. - Tom ve Mary kırlarda uzun bir yürüyüş yaptılar.

{f} broke

Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him. - Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.

By whom was this window broken? - Bu pencere kim tarafından kırıldı?

hoar
breake
country

Why do you think Tom prefers living in the country? - Tom'un niçin kırsal alanda yaşamayı tercih ettiğini düşünüyorsun?

Feeling tired after his walk in the country, he took a nap. - Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.

heath
break up

Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day. - Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.

{f} shattering
{f} broken

Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him. - Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.

She is responsible for this broken window. - Bu kırık pencereden o sorumludur.

{f} break

But love can break your heart. - Ama aşk kalbinizi kırabilir.

She breaks a dish every time she washes dishes. - O her bulaşık yıkamada bir tabak kırar.

{f} breaking

I had no difficulty breaking the lock. - Kilidi kırmakta zorlanmadım.

She forgave me for breaking her mirror. - Aynasını kırdığım için beni bağışladı.

{f} shattered

Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates. - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.

shatter

Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates. - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.

diffract
rive

Tom and Mary picked some wildflowers by the river. - Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.

refract
griseous
ruffle
weald
knap
champaign
riven
kır evi
cottage

There is a cottage beyond the bridge. - Köprünün ötesinde bir kır evi var.

I've set out a table under a beautiful tree behind the cottage. - Kır evinin arkasında güzel bir ağacın altında bir masa kurdum.

kır faresi
shrew
kır hayatıyla ilgili
bucolic
kır baykuşu
short-eared owl
kır dökme demir
(İnşaat) gray cast iron
kır evi rusya'da
dacha
kır faresi
shrewmouse
kır gazinosu
casino
kır hayatına ait
pastoral
kır incir kuşu
(Hayvan Bilim, Zooloji) anthus campestris
kır incirkuşu
(Hayvan Bilim, Zooloji) anthus campestris
kır koşusu
cross-country
kır lalesi
(Botanik, Bitkibilim) anemone
kır sansarı
(Hayvan Bilim, Zooloji) martes foina
kır saçlı
frostiness
kır yaşamı
country life
kır çekirgeleri
(Hayvan Bilim, Zooloji) acrididae
kır çiçekleri
wild flowers
kır renkli
broken color
Kır tanrısı
Pan
kır ayarı
(Bilgisayar) kir setting
kır düşmek
turn grey
kır düşmek
to turn grey
kır evi
(rusya'da) dacha
kır gerillası
guerrilla
kır gezisi country outing; walk
in the country
kır hayatına ait
idyllic
kır hayatıyla ilgili olarak
bucolically
kır hayatıyla ilgili olarak
idyllically
kır incirkuşu
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: kuruksallayangiller) tawny pipit
kır iğdesi
(Tabiat Doğa) (bitki, Fam: Elaeagnaceae) [syn.: kır iğdesi, yabani iğde] sea buckthorn, sallow thorn
kır kahvesi
unpretentious country teahouse
kır konutu
country seat
kır koşusu
cross-country race
kır kurdu
prairie wolf
kır kurdu
coyote
kır kırlangıcı
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: kırlangıçgiller) barn swallow
kır kırlangıcı
barn swallow
kır oteli
(Turizm) countryside hotel
kır saç
grizzle
kır saçlı
gray haired
kır saçlı
grey haired
kır saçlı
white haired
kır saçlı
grey-haired
kır saçlı
gray-headed
kır saçlı
grey-headed
kır sumağı
(Tıp) coriaria myrtifolia
kır tavuğu
prairie chicken
kır turizmi
(Turizm) agritourism
kır ve orman tanrısı
faun
kır yolu
country road
kır çiçeği
wildflower

Tom and Mary picked some wildflowers by the river. - Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.

kır çiçeği
wild flower
kırlar
wilderness
kırlar
wilderness areas
kır evi
hideaway
kır koşusu
country race
kır koşusu
cross country race
alaca kır
dapple-gray
alaca kır at
dapple grey horse
alaca kır renk
dapple grey
alaca kır renkli
dapple grey
eflatun kır çiçeği
cuckooflower
ince benekli kır renkte
flea bitten
kahverengi kır faresi
brown lemming
yarı insan yarı keçi olan kır tanrısı
satyr
yemeklik kır otları
(Gıda) wild greens
Turkish - Turkish
Bu renkte olan. Şehir ve kasabaların dışında kalan, çoğu boş ve geniş yer: "Araba tenha, düz yolda tıkır tıkır gidiyor, ara sıra kır kokuları getiren hafif bir rüzgâr esiyordu."- Ö. Seyfettin
Kulağı beyaz işaretli keçi
Şehir ve kasabaların dışında kalan, çoğu boş ve geniş yer
Beyazla az miktarda siyah karışmasından oluşan renk: "Gözlerinden, kırları artan sakalına bir iki damla yaş düştü."- F. R. Atay
Orman, dağ vb.ne karşıt olan açıklık yer: "Bizim kır evinde roman var; fakat roman dersi verecek bir edebiyat kitabı yok."- F. R. Atay
Tarla
Bu renkte olan
Orman, dağ vb.ne karşıt olan açıklık yer
Beyazla az miktarda siyah karışmasından oluşan renk
(Osmanlı Dönemi) BEYABAN
sahra
(Osmanlı Dönemi) BERİYYE
KIR'AV
(Osmanlı Dönemi) Çorak tarla
kır bekçisi
Kırların ve ovaların güvenliğiyle görevli kimse
kır eğlencesi
Kırda yapılan eğlence
kır gülü
Çorak bölgelerde biten ve gün gülüne benzeyen bir tür çiçek (Fumana)
kır kahvesi
Kırda bulunan, çoğunlukla küçük kahve
kır serdarı
Kırlarda eşkıyanın ardına düşüp yolların güvenliğini sağlamakla görevlilerin başı
kır çiçeği
Kırlarda kendiliğinden yetişen çiçek
Kır çiçeği
gelincik
MU'KIR
(Osmanlı Dönemi) Malı mülkü çok olan kimse
gök kır
Gri, kurşunî ve bu renkteki at donu
koyu kır
Kırlaşmanın ilk devresinde meydana gelen koyu renkli at donu