kötülükle

listen to the pronunciation of kötülükle
Turkish - English
nefariously
evilly
egregiously
kötü
wicked

Punish the wicked and save the weak. - Kötüleri cezalandır ve zayıfları koru.

The wicked Haman tried to wipe out all of the Jews in the kingdom of Persia. - Kötü Haman Pers krallığındaki Yahudilerin hepsini silip yok etmeye çalıştı.

kötü
poor

We had a poor harvest because of the lack of water. - Su yokluğu nedeniyle kötü hasat hasat yaptık.

He has poor eyesight. - Onun görme kabiliyeti kötü.

kötü
evil

Money is the root of all evil. - Para bütün kötülüğün köküdür.

In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world. - Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.

kötü
bad

He is such a bad person that everybody dislikes him. - O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.

Don't say bad things about others. - Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.

kötü
nasty

His brother was nasty to me. - Onun kardeşi bana göre kötüydü.

Tom has a nasty cut on his leg. - Tom'un bacağında kötü bir kesiği var.

kötü
worse

Tom speaks French worse than English. - Tom, Fransızcayı İngilizceden daha kötü konuşur.

The weather today is worse than yesterday. - Bugün hava dünkünden daha kötü.

kötü
haunted
kötü
lousy

I'm a lousy fisherman. - Ben kötü bir balıkçıyım.

I've had a lousy day. - Kötü bir gün geçirdim.

kötü
miserable

The weather was miserable yesterday. - Hava dün çok kötüydü.

The experiment resulted in a miserable failure. - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.

kötü
frightful
kötü
dissolute
kötü
evildoer

He is an evildoer, are you aware of that? - O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?

kötü
angrily; malevolently; maliciously
kötü
perverted
kötü
fatal
kötü
gross
kötü
baneful
kötü
dreadfull
kötü
eviler
kötü
(Konuşma Dili) really (used as an intensifier): Kötü acıyor. It really hurts
kötü
evilest
kötü
bleak

My prognosis is bleak. - Benim prognozum kötü.

kötü
not good
kötü
badly

I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident. - Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.

It's ached before, but never as badly as right now. - Daha önce ağrıyordu, ama asla şu andaki kadar kötü bir şekilde değil.

kötü
adverse
kötü
poorly

I speak French very poorly. - Çok kötü bir şekilde Fransızca konuşuyorum.

The lubrication system was poorly designed. - Yağlama sistemi kötü dizayn edilmişti.

kötü
{s} horrible

Tom couldn't shake the feeling that something horrible was about to happen. - Tom kötü bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.

This medicine tastes horrible. - Bu ilaç çok kötü tadıyor.

kötü
{s} dark

It grew dark, and what was worse, we lost our way. - Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.

Beth is afraid of the dark because of her evil brother. - Beth kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.

kötü
sorry

I'm sorry that I said such mean things about you and Tom. - Sen ve Tom hakkında böylesine kötü şeyler söylediğime üzgünüm.

We are sorry about the bad weather. - Kötü hava hakkında üzgünüz.

kötü
crummy
kötü
{s} rough

Tom had a rough day at work. - Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.

kötü
{s} malign

Tom is a malignant narcissist. - Tom kötü huylu bir narsisist.

George III has been unfairly maligned by historians. - George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.

kötü
hedge
kötü
{s} dreadful
kötü
beastly
kötü
wretched
kötü
sticky
kötü
(Felsefe) wrong

I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me. - Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.

Our experiment went wrong last week. - Geçen hafta deneyimiz kötü geçti.

kötü
transgressive
kötü
reprobate
kötü
unwell

Sami was feeling unwell. - Sami kendini kötü hissediyordu.

kötü
unfortunate

Unfortunately, I have bad news. - Maalesef kötü haberlerim var.

Unfortunately, Brian met with bad weather. - Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.

kötü
unfavourable
kötü
wrongful
kötü
(Argo) wack
kötü
bitter

I had a bad cough, so I took the bitter medicine. - Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.

kötü
worthless
kötü
corrupt

Money was corrupting Tom. - Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.

The corruption of the best is the worst. - En iyi yolsuzluk, en kötüdür.

kötü
(Tıp) mis-
kötü
vice

An army is a nation within a nation; it is one of the vices of our age. - Ordu, devlet içinde bir devlettir, çağımızın kötülüklerinden biridir.

I have many vices, but fast food isn't one of them. - Birçok kötü alışkanlıklarım var ama hamburger türü yiyecek onlardan biri değil.

kötü
(deyim) go hard with
kötü
(deyim) go hard for
kötü
awful

I have a nasty feeling something awful is going to happen. - Berbat bir şey olacağına dair içimde kötü bir his var.

You look awful. What happened? - Çok kötü görünüyorsun. Ne oldu?

kötü
pernicious
kötü
nice

One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day. - Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.

He is very nice. He never speaks ill of others. - O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.

kötü
unrighteous
kötü
sinister
kötü
maleficent
kötü
ill

He resigned on the grounds of ill health. - O kötü sağlık gerekçesiyle istifa etti.

You ought not to speak ill of others behind their backs. - Başkalarını arkalarından kötülememelisiniz.

kötü
sinful
kötü
iniquitous
kötü
hopeless
kötü
amiss
kötü
malignant

Tom is a malignant narcissist. - Tom kötü huylu bir narsisist.

kötü
hateful
kötü
poisonous

Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas. - Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.

kötü
unwholesome
kötü
seamy
kötü
rotten

One rotten apple spoils the barrel. - Bir kötünün bin iyiye zararı var.

kötü
deep
kötü
foul

There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket. - Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.

That foul odor is coming from the river. - O kötü koku nehirden geliyor.

kötü
{s} purple
kötü
be bad
kötü
the evil

The brave knight saved the beautiful princess from the evil dragon. - Cesur şövalye, güzel prensesi kötü ejderhadan kurtardı.

She told me about the evils of stealing. - O bana çalmanın kötülüklerinden bahsetti.

kötü
poor to
kötü
bad to
kötü
the worse
kötü
obnoxious
kötü
hellish
kötü
grotty
kötü
dread
kötü
offensive

Nigger is an offensive word. - Zenci kötü bir kelimedir.

kötü
fierce
kötü
miscreant
kötü
evil, wicked
kötü
bad, evil, nasty, foul
kötü
nefarious
kötü
chintzy
kötü
indifferent
kötü
mis

I feel terrible about my mistake. - Hatam hakkında kötü hissediyorum.

I made a bad mistake on the test. - Testte kötü bir hata yaptım.

kötü
worthless, poor in quality
kötü
black

I don’t believe that black cats cause bad luck. - Kara kedilerin kötü şans getirdiklerine inanmıyorum.

Blackbeard was a notorious English pirate. - Karasakal kötü şöhretli bir İngiliz korsandı.

kötü
off

This gas gives off a bad smell. - Bu gaz kötü bir koku verir.

He is badly off, because his book doesn't sell well. - O oldukça kötü, çünkü kitabı iyi satmıyor.

kötü
feeble
kötü
horrid
kötü
harmful
kötü
devilish
kötü
heinous
kötü
sardonic
kötü
currish
kötü
flyblown
kötü
{s} ugly

Tom thought the watch Mary had given him was ugly. - Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.

Your English doesn't sound ugly. - İngilizcen kötü görünmüyor.

kötü
shabby
kötü
iniqultous
kötü
ropy
kötü
{s} portentous
kötü
{s} vicious

Sami was a vicious malicious salesman. - Sami kötü niyetli bir satıcıydı.

kötü
{s} stinking

This fish is stinking. - Bu balık kötü kokuyor.

kötü
crook
kötü
rank
kötü
mark

At worst, I will get an average mark. - En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.

kötü
disagreeable
kötü
ungodly
kötü
{i} abuse

The dictator abused his privileges to his heart's content. - Diktatör ayrıcalıklarını istediği kadar kötüye kullandı.

Tom has a problem with drug abuse. - Tom'un ilacı kötü amaçla kullanma sorunu vardır.

kötü
{s} unhallowed
kötü
execrable
Turkish - Turkish

Definition of kötülükle in Turkish Turkish dictionary

kötü
Zararlı, tehlikeli
kötü
Korku, endişe veren: "Yabancının bu kötü kasdına yalnız azmimizle karşı koyduk."- R. E. Ünaydın
kötü
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan. İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan. İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse). İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
kötü
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan (nesne), fena, iyi karşıtı
kötü
Hoşa gitmeyen
kötü
Kaba ve kırıcı: "Kızına söylemedik kötü lakırtı bırakmamış."- M. Ş. Esendal
kötü
Aşırı, çok
Kötü
(Hukuk) MALUS
Kötü
(Osmanlı Dönemi) FENA
Kötü
berbat
kötü
İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse)
kötü
Az, yetersiz
kötü
Kaba ve kırıcı
kötü
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, fena, iyi karşıtı
kötü
Korku, endişe veren
kötü
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan
kötü
İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan
kötü
İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
kötülükle
Favorites