Often the fear of one evil leads us into a worse.
- Genellikle bir kötülük korkusu bizi daha kötüye götürür.
Poverty is the root of all evil.
- Yoksulluk bütün kötülüklerin kaynağıdır.
It did more harm than good.
- O iyilikten daha çok kötülük yaptı.
No one's going to harm you.
- Kimse sana kötülük etmeyecek.
She bears malice toward our group.
- O bizim gruba karşı kötülük taşımaktadır.
Such things are often a result of accident rather than malice.
- Bu tür şeyler çoğunlukla kötülükten daha ziyade bir kaza sonucudur.
An army is a nation within a nation; it is one of the vices of our age.
- Ordu, devlet içinde bir devlettir, çağımızın kötülüklerinden biridir.
Boredom is the beginning of all vices.
- Sıkıntı tüm kötülüklerin başlangıcıdır.
You're doing us a great disservice.
- Bize büyük bir kötülük yapıyorsun.
Do you hear that, Dan? You're doing a disservice to the community.
- Onu duyuyor musun, Dan? Topluma kötülük yapıyorsun.
Once there lived a very wicked king in England.
- Bir zamanlar İngiltere'de çok kötü bir kral yaşarmış.
The wicked Haman tried to wipe out all of the Jews in the kingdom of Persia.
- Kötü Haman Pers krallığındaki Yahudilerin hepsini silip yok etmeye çalıştı.
We had a poor harvest because of the lack of water.
- Su yokluğu nedeniyle kötü hasat hasat yaptık.
The rice crop is poor this year.
- Pirinç hasatı bu yıl kötü.
Money is the root of all evil.
- Para bütün kötülüğün köküdür.
In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world.
- Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.
I've got a bad stomachache.
- Kötü bir karın ağrım var.
This house is nearby, it has two bedrooms and a living room, and the decoration isn't bad; it's 1500 a month.
- Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500.
It's not necessary to do evil in order to accomplish good.
- İyiyi başarmak için kötülük yapmak gerekli değil.
Tom gave Mary a nasty look.
- Tom Mary'ye kötü bir görünüm verdi.
His brother was nasty to me.
- Onun kardeşi bana göre kötüydü.
You should consult a doctor if the symptoms get worse.
- Belirtiler daha da kötüleşiyorsa bir doktora danışmalısın.
Shylock is greedy, and what is worse, very stingy.
- Shylock aç gözlü, ve daha kötüsü,çok pintidir.
My uncle is a lousy driver.
- Amcam kötü bir sürücü.
I'm a lousy fisherman.
- Ben kötü bir balıkçıyım.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
He is an evildoer, are you aware of that?
- O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
My prognosis is bleak.
- Benim prognozum kötü.
I must have expressed myself badly.
- Ben kendimi kötü bir şekilde ifade etmiş olmalıyım.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
I speak French very poorly.
- Çok kötü bir şekilde Fransızca konuşuyorum.
Ford was poorly educated.
- Ford kötü eğitim gördü.
You're not a horrible person.
- Sen kötü bir insan değilsin.
I hate Sunday! It's a horrible day!
- Pazar gününden nefret ediyorum! Çok kötü bir gün!
It grew dark, and what was worse, we lost our way.
- Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.
Beth is afraid of the dark because of her evil brother.
- Beth kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.
Sorry, I'm bad at explaining.
- Kusura bakma, açıklama yapma konusunda kötüyüm.
You called me at bad time. Sorry, I'm busy.
- Kötü bir zamanda beni aradın. Üzgünüm, meşgulüm.
Tom had a rough day at work.
- Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.
George III has been unfairly maligned by historians.
- George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
Don't cry. There's nothing wrong.
- Ağlama. Kötü bir şey yok.
I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
- Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
Sami was feeling unwell.
- Sami kendini kötü hissediyordu.
Unfortunately, I have bad news.
- Maalesef kötü haberlerim var.
Unfortunately, my teachers are not the worst ones.
- Maalesef öğretmenlerim en kötüleri değil.
I had a bad cough, so I took the bitter medicine.
- Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.
The corruption of the best is the worst.
- En iyi yolsuzluk, en kötüdür.
Money was corrupting Tom.
- Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.
I have many vices, but fast food isn't one of them.
- Birçok kötü alışkanlıklarım var ama hamburger türü yiyecek onlardan biri değil.
An army is a nation within a nation; it is one of the vices of our age.
- Ordu, devlet içinde bir devlettir, çağımızın kötülüklerinden biridir.
Although natto smells awful, it is delicious.
- Natto kötü kokmasına rağmen, lezzetlidir.
How awful to reflect that what people say of us is true!
- İnsanların hakkımızda söylediklerinin doğru olduğunu bilmek ne kadar kötü!
He is very nice. He never speaks ill of others.
- O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
He is always complaining of ill treatment.
- O her zaman kötü muameleden şikayetçi.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
- Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
- Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
One rotten apple spoils the barrel.
- Bir kötünün bin iyiye zararı var.
That foul odor is coming from the river.
- O kötü koku nehirden geliyor.
There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket.
- Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.
He is an evildoer, are you aware of that?
- O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
He held forth for more than an hour on the evils of nuclear power.
- O, nükleer enerjini kötülükleri üzerine bir saatten daha fazla nutuk çekti.
The evil spirit was driven away from the house.
- Kötü ruh evden kovuldu.
Nigger is an offensive word.
- Zenci kötü bir kelimedir.
He is not ashamed of his misconduct.
- Görevini kötüye kullanmaktan çekinmez.
Tom speaks French so badly that he is often misunderstood.
- Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.
Blackbeard was a notorious English pirate.
- Karasakal kötü şöhretli bir İngiliz korsandı.
Some people believe that black cats bring bad luck.
- Bazı insanlar siyah kedilerin kötü şans getirdiklerine inanırlar.
The weather getting worse, the departure was put off.
- Hava kötüleştiği için, kalkış ertelendi.
Bad weather forced us to call off the picnic.
- Kötü hava pikniği iptal etmemiz için bizi zorladı.
Tom and Mary had an ugly divorce.
- Tom ve Mary kötü bir ayrılma yaşadı.
Tom thought the watch Mary had given him was ugly.
- Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.
Sami was a vicious malicious salesman.
- Sami kötü niyetli bir satıcıydı.
This fish is stinking.
- Bu balık kötü kokuyor.
At worst, I will get an average mark.
- En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.
Tom has a problem with drug abuse.
- Tom'un ilacı kötü amaçla kullanma sorunu vardır.
The dictator abused his privileges to his heart's content.
- Diktatör ayrıcalıklarını istediği kadar kötüye kullandı.