Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
- Jazz isn't dead, it just smells funny.
Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
- Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
Bütün kanunlar adil değildir.
- Not all laws are just.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Hayır, teşekkürler. Yalnızca bakıyorum.
- No, thank you. I am just looking.
Bu yalnızca onun şemsiyesi olmalı.
- This just has to be his umbrella.
Henüz ne diyeceğimi bilmiyorum.
- I just don't know what to say.
Yolculuk henüz başladı.
- The journey has just begun.
Öyle yapmamın makul olduğunu düşüneceksin.
- You will think it just that I should do so.
Açıklama makul geliyor ama bu sadece tutarlı değil.
- Your explanation sounds plausible, but it just doesn't hold water.
Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
- Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.
- He, just like you, is a good golfer.
Davranışını nasıl haklı gösterebilirsin?
- How can you justify your behavior?
Sadece haklı olduğumdan emin olmak istedim.
- I just wanted to make sure I was right.
Ümit; bir saat önce bitirdiğin çikolatalı çörek kutusunun sihirle tekrar dolup dolmadığını kontrol etmek için çılgın bir adam gibi birdenbire mutfağa doğru koştuğundadır.
- Hope is when you suddenly run to the kitchen like a mad man to check if the empty chocolate cookie box you just finished an hour ago is magically full again.
Eğer doğru hatırlıyorsam, Tom arabasını Mary'ye sadece 500 dolara sattı.
- If I remember correctly, Tom sold his car to Mary for just 500 dollars.
Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
- This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
- Jazz isn't dead, it just smells funny.
Dükkan tiyatronun tam karşısında.
- The store is just across from the theater.
Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı.
- Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.
Bence Tom'un öfkesi sadece bir savunma mekanizması; Yerinde olsam şahsen bunu kabul etmezdim.
- I think Tom's anger is just a defense mechanism; I wouldn't take it personally if I were you.
Ben onu ararken sadece bir dakika yerinde kal.
- Just stay put for a minute while I look for him.
O sadece mantıklı değil.
- That just doesn't make sense.
Sadece bana mantıklı gelmiyor.
- That just doesn't make sense to me.
Ben sadece dürüst davranıyorum.
- I'm just being honest.
Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı.
- Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.
Tom testi sadece zar zor geçti.
- Tom just barely passed the test.
Tom kirayı ödemek için yeterli parayı zar zor kazanmayı başardı.
- Tom just barely managed to earn enough money to pay the rent.
Testi güçlükle geçmeyi başardı.
- He just barely managed to pass the test.
Testi güçlükle geçebildim.
- I just barely managed to pass the test.
Ben kimim? Ben bir şairim. Ne yapıyorum? Yazıyorum. Nasıl yaşıyorum? Güçbela yaşıyorum.
- Who am I? I am a poet. What do I do? I write. How do I live? I just live.
Barış şiddetin yokluğu değildir ancak adaletin varlığıdır.
- Peace is not the absence of violence but the presence of justice.
Tom sadece arkadaş olmak istedi. Ancak, Mary çok daha fazlasını istedi.
- Tom wanted to be just friends. However, Mary wanted much more.
Ben şimdi bir silah sesi duydum.
- I heard a shot just now.
Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
- The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil.
- I just want a straight answer. Nothing more.
Tom'un en büyük oğlu, tam anlamıyla kendisine benziyor.
- Tom's oldest son looks just like him.
Her şey tam anlamıyla önceki gibi.
- Everything's just like before.
Tom tek kelimeyle iyi yönetiyor.
- Tom is managing just fine.
Tom tek kelimeyle farklı.
- Tom is just different.
Tom kıl payı treni kaçırdı.
- Tom just missed the train.
Merhametsiz adalet zulümdür, adaletsiz merhamet yok olmanın anasıdır.
- Justice without mercy is cruelty; mercy without justice is the mother of dissolution.
Sonunda kazanacak olan güç değil adalettir.
- It is justice, and not might, that wins in the end.
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
Yolculuğumuz; uzun, çetin ve tehlikeliydi. Yine de evlerimize sağ salim döndüğümüz için mutluyuz.
- Our trip was long, difficult and dangerous. We're just happy to be back home in one piece.
Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
- Some read books just to pass time.
Lütfen sadece beni yalnız bırak. Düşünmek istiyorum.
- Please just leave me alone. I want to think.
Suudi Arabistan büyük elçisinin istifa ettiğini az önce gördüm.
- I've seen just now that the ambassador of Saudi Arabia has resigned.
O az önce izinli gitti.
- He's just gone on leave.
Biz o konuda her iki tarafa adaletli davranmalıyız.
- We should do justice to both sides on that issue.
Ben onu adaletli yapamam.
- I can't do it justice.
Tom genellikle gece yarısından hemen önce yatmaya gider.
- Tom usually goes to bed just before midnight.
Tom hemen her şeyi yiyebilir.
- Tom can eat just about anything.
Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.
- This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking.
Tom fıstığın haricinde neredeyse her şeyi yiyebiliyor.
- Tom can eat just about anything but peanuts.
Biraz önce sana söylediğimi unut.
- Forget what I have just told you.
Biraz önce sana söylediklerimi unut.
- Forget what I have just told you.
Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
- This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
Bitirdin mi? Aksine, yeni başlıyorum.
- Have you finished it? On the contrary, I'm just starting.
Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar.
- Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit.
Tom sadece arkadaş olmak istedi. Ancak, Mary çok daha fazlasını istedi.
- Tom wanted to be just friends. However, Mary wanted much more.
Tom'unki tıpkı Mary'ninki kadar yeni.
- Tom's is just as new as Mary's.
Tıpkı Tom gibi çılgınsın.
- You're just as crazy as Tom.
Öylesine yapabilirsin,bu nasıl yapıldığını bildiğin anlamına gelmez.
- Just because you can, doesn't mean you know how.
İngilizce ödevimi yapmayı henüz şimdi bitirdim.
- I have just now finished doing my English homework.
O, az önce ofisten ayrıldı.
- He left the office just now.
Suudi Arabistan büyük elçisinin istifa ettiğini az önce gördüm.
- I've seen just now that the ambassador of Saudi Arabia has resigned.
Konumunu yitirdi çünkü yalan söylemekten kaçınmıştı.
- He lost his position just because he refused to tell a lie.
Büyüyünce aynı senin gibi olmak istiyorum.
- When I grow up, I want to be just like you.
Tom aynı babası, büyükbabaları ve kardeşleri gibi bir sakala sahip.
- Tom has a beard just like his father, grandfathers and brothers do.
Babam şu anda meşgul.
- My father is busy just now.
Ben, şu anda ters bir şey düşündüğüne dair bahse girerim.
- I just bet you were thinking something perverse just now.
Tom artık hemen hemen her yerde olabilr.
- Tom could be just about anywhere by now.
Hemen hemen herkes geldi.
- Just about everyone came.
İşimi neredeyse bitirdim.
- I'm just about finished with my homework.
Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı.
- Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
Evet, ama o hemen şimdi gitti.
- Yes, but she left just now.
Babam hemen şimdi dışarı çıktı.
- Dad just now went out.
Ben sadece biraz çekindim.
- I did hesitate just a bit.
O sadece biraz iğrenç.
- She's just a bit nauseous.
Pavlov köpeklerini beslemeden hemen önce zil çalardı.
- Pavlov rang a bell just before he fed his dogs.
Akşam yemeğinden hemen önce şekerleme yememeni sana kaç kez söylemek zorundayım.
- How many times do I have to tell you not to eat candy just before dinner?
O onunla sadece ilgilenmiyor, ona deli oluyor.
- He is not just interested, he's crazy about it.
Tom sadece Mary'nin müzikal yetenekleriyle ilgili değildi.
- Tom was not just interested in Mary's musical abilities.
Just in case you were wondering .
Tom tam vaktinde okula geldi.
- Tom got to school just in time.
Tom akşam yemeği için eve tam vaktinde gelir.
- Tom usually arrives home just in time for dinner.
Korkmayın. Sadece benim.
- Don't be afraid. It's just me.
O filmi sevmeyen sadece ben değildim.
- It wasn't just me who didn't like that movie.
Hemen sahilin oralarda beğeneceğini düşündüğüm gerçekten iyi bir lokanta var.
- There is a really good restaurant just off the beach that I think you'd enjoy.
They need things to be perfect or just right.
Büyüyünce tıpkı babam gibi olmak istiyorum.
- When I grow up, I want to be just like my father.
Tam kapanacakken o mağazaya gitti.
- He went to the store just as it was going to close.
O, tam ben evden ayrılırken geldi.
- He arrived just as I was leaving home.
Sadece takılmak için ne kadar eğlenceli olduğunu unuttum.
- I forgot just how fun you are to hang out with.
Sadece ne kadar büyük bir aptal olduğumu mu düşünüyorsun?
- Just how big an idiot do you think I am?
Henüz onlara söyleme.
- Don't tell them just yet.
Henüz herhangi birine söylememiz gerektiğini sanmıyorum.
- I don't think we should tell anybody just yet.
Bir dakika. Henüz kararımı vermedim.
- Just a moment. I haven't made up my mind yet.
Bir dakika. Ben sadece bitirebilir miyim?
- Just a moment. Can I just finish?
Yaklaşık olarak bu işi bitirdik.
- We're just about finished with this job.
Tom yaklaşık olarak bir erkeğin isteyebileceği her şeye sahip.
- Tom has just about everything a man could want.
Sanırım aşağı yukarı istediğim bilgisayarı alacak kadar param var.
- I think I have just about enough money to buy the computer that I want.
Tom istediği bir şeyi almak için aşağı yukarı yeterince zengin.
- Tom is rich enough to buy just about anything he wants.
Bebek tıpkı annesine benziyordu.
- The baby looked just like her mother.
Tıpkı batan bir gemiyi terkeden fareler gibi.
- It's just like rats leaving a sinking ship.
Biz şimdi çok meşgulüz.
- We're very busy just now.
O şimdi eve geldi. Bunu bilmiyor muydunuz?
- He came home just now. Didn't you know that?
He calls it vermillion, but it's just red to me.
It is a just assessment of the facts.
It looks like a just solution at first glance.
The piece just might fit.
He wants everything just right for the big day.
They just left, but you may leave a message at the desk.
The pitch is ... juuuuust a bit outside. The catcher didn't even reach for that one.
The first pitch is ... just a bit outside.
After screening her application, the office manager decided that the young woman was just another pretty face and decided to hire someone who was better.
Marshall stepped away from the conversation, and it was just as well. It could only have gotten hotter from that point.
; nor shall private property be taken for public use, without just compensation.
It may appear that they're getting ahead by cheating, but they'll get their just deserts in the end.
Well that's just ducky!.
Throughout 1782 and most of 1783 there was a mixture of defacto peace but preparedness for war just in case it should be resumed, a sort of cold war.
We were jogging slowly in the park when, just like that, she collapsed.
I'll be coming just now.
I was talking to my friend on the phone just now.
He didn't like it one bit, but he smiled just the same.
The fortuneteller told Jane that there was an adventure for her just around the corner.
I may as well have a look.
... we've put together just for you over the next three days. ...
... So let's bring the stage lights down again just so I can show you something else cool. ...