izleyici

listen to the pronunciation of izleyici
Turkish - English
audience

Her speech moved the audience. - Onun konuşması izleyiciyi tahrik etti.

In Soviet Russia, television watches the audience! - Sovyet Rusya'sında, televizyon izleyiciyi izler!

viewer

This movie leaves a profound reflection for all viewers. - Bu film, tüm izleyiciler için derin bir yansıma bırakır.

My video channel on YouTube has a wide viewership. - YouTube'taki video kanalımın çok sayıda izleyicisi var.

spectator

The spectators in the gallery were making a lot of noise. - Galerideki izleyiciler çok gürültü yapıyorlardı.

hanger-on
spectator; viewer
televiewer
hanger on
observer
onlooker
spectator " seyirci; onlooker" " seyirci; tracer
viewers

My video channel on YouTube has a wide viewership. - YouTube'taki video kanalımın çok sayıda izleyicisi var.

This movie leaves a profound reflection for all viewers. - Bu film, tüm izleyiciler için derin bir yansıma bırakır.

tracer
tracker
izleyiciler
{i} audience

Tom noticed Mary sitting in the audience. - Tom Mary'nin izleyiciler arasında oturduğunu fark etti.

This film moved audiences around the world. - Bu film tüm dünyada izleyicilere taşındı.

izleyici araçları
(Bilgisayar) tracer tools
izleyici element
(Fizik,Kimya) tracer element
izleyici ısıtma
postheating
izleyici dolaştır
(Bilgisayar) tracer navigate
izleyici göster
(Bilgisayar) tracer display
izleyici hata
(Bilgisayar) tracer error
izleyici pin
follower pin
izleyici projektör
follow spotlight
izleyici temizle
(Bilgisayar) tracer clear
izleyici çekim
follow shot
izleyici ışıldak
(Sinema) follow spotlight
izleyici şerit dizini
trace off strap pattern
izotop izleyici
isotopic tracer
izle
(Bilgisayar) watch

In Soviet Russia, television watches the audience! - Sovyet Rusya'sında, televizyon seyirciyi izler!

My father usually watches television after dinner. - Babam genellikle akşam yemeğinden sonra televizyon izler.

izle
{f} trace

There were traces of blood inside Dan's car. - Dan'ın arabasının içinde kan izleri vardı.

Their traces can still be found. - İzleri hala bulunabilir.

izle
{f} follow

I will follow the law. - Ben hukuku izleyeceğim.

The dog followed its master, wagging its tail. - Köpek kuyruğunu sallayarak, sahibini izledi.

gerilim izleyici
voltage follower
izle
(Bilgisayar) follow-up
izle
(Bilgisayar) follow up
izle
(Bilgisayar) track

I've got better things to do than to keep track of what Tom's doing. - Tom'un yaptıklarını izlemekten daha iyi yapacak işlerim var.

Tom tried his best to cover his tracks so he could save face. - Tom izlerini kapatmak için elinden geleni denedi böylece yüzünü kurtarabildi.

izle
(Bilgisayar) monitor
izle
{f} following

Tom looked over to his shoulder to see if anyone was following him. - Tom birinin kendisini izleyip izlemediğini görmek için omzunun üzerinden baktı.

Tom noticed that Mary was following him. - Tom Mary'nin kendisini izlediğini fark etti.

izle
{f} monitoring

Oliver thought that his parents, Tom and Mary, weren't setting rules or monitoring his whereabouts. - Oliver ebeveynleri Tom ve Mary'nin kurallar koymadığını ya da onun nerede olduğunu izlemediklerini düşündü.

izle
{f} watching

The student became very nervous with the teacher watching him. - Öğrenci öğretmenin onu izlemesine çok kızdı.

I love watching soccer games. - Futbol oyunlarını izlemeyi severim.

izle
{f} tracing
izle
{f} tracking

Layla, an Aborigene, made use of her renowned tracking skills. - Aborijin olan Leyla, meşhur izleme becerilerini kullandı.

izle
{f} hound
izle
sleuth
izle
supervene
izle
{f} trail

I don't want to leave any paper trails. - Ben herhangi kağıt izleri bırakmak istemiyorum.

Boys trail girls in language skills. - Oğlanlar dil becerileri konusunda kızları izler.

izle
dogs

The hunting dogs followed the scent of the fox. - Av köpekleri tilkinin kokusunu izledi.

izle
dogged
izle
spoor
radyoaktif izleyici
radioactive tracer
English - English

Definition of izleyici in English English dictionary

izle
A spark, ember
Turkish - Turkish