I should've known better than to use Tom's bicycle without permission.
- Tom'un bisikletini izinsiz kullanmamayı bilmeliydim.
You're not supposed to do that without permission.
- Bunu izinsiz yapmamalısın.
I don't want to intrude.
- İzinsiz girmek istemiyorum.
I didn't mean to intrude.
- Ben izinsiz girmek istemedim.
She wanted my permission to use the telephone.
- Telefonu kullanabilmek için benden izin istedi.
Tom allowed Mary to leave early.
- Tom Mary'nin erken ayrılması için izin verdi.
Will you permit us to leave now?
- Şimdi gitmemize izin verir misin?
They were not permitted to cross into Canada.
- Onların Kanada'ya geçmeleri için izin verilmedi.
My father would not permit me to go on to college.
- Babam üniversiteye devam etmeme izin vermezdi.
Trespassers will be shot.
- İzinsiz giren kimseler vurulacaktır.
How dare you trespass on my property!
- Mülkiyetime izinsiz girmeye nasıl cesaret edersin!
Please forgive my intrusion, but this is something that you're going to want to hear.
- Lütfen izinsiz girmemi affedin ama bu duymak isteyeceğiniz bir şey.
Half the office took a day off.
- Ofisin yarısı izin aldı.
Can I take a day off?
- Bir günlük izin alabilir miyim?
Circumstances do not permit me such a holiday.
- Koşullar bana böyle bir tatil izin vermez.
I am, by no means, allowed to become ill now, tomorrow is my holiday.
- Şimdi hiçbir şekilde hasta olmama izin verilmiyor. Yarın benim tatilim.
Why wouldn't you let me get a driver's license?
- Neden ehliyet almama izin vermedin?
Let me take a look at your driver's license.
- Ehliyetine bakmama izin ver.
If I'd known that it would come to this, I would have never consented.
- İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.
His mother will not consent to his going there alone.
- Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.
I think it's time for me to stop allowing her to always have her own way.
- Sanırım onun her zaman istediğini yapmasına izin vermeyi durdurmamın zamanıdır.
Tom has been allowing me to borrow his bicycle every Monday.
- Tom her pazartesi onun bisikletini ödünç almama izin veriyor.
After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner.
- Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.
The natives were not allowed to enter the district.
- Yerlilerin bölgeye girmesine izin verilmiyor.
Workers in France receive four weeks of paid vacation each year.
- Fransa'da işçiler her yıl dört haftalık ücretli izin alırlar.
I'm going to take my vacation in September rather than July.
- İzinimi temmuzda değil eylülde alacağım.
I'm on a paid vacation.
- Ben ücretli izindeyim.
Workers in France receive four weeks of paid vacation each year.
- Fransa'da işçiler her yıl dört haftalık ücretli izin alırlar.
Would you mind letting me see your passport?
- Pasaportunuzu görmeme izin verir misiniz?
We won't let you pass away.
- Ölmene izin vermeyeceğiz.
Would you excuse us for a second?
- Bize bir saniye izin verir misin?
Will you excuse us for a moment?
- Bize biraz izin verir misiniz?
Most government workers are on furlough.
- Çoğu hükümet çalışanı izinde.
I will come, weather permitting.
- Hava izin verirse, gelirim.