She wanted my permission to use the telephone.
- Telefonu kullanabilmek için benden izin istedi.
Tom applied for a leave of absence.
- Tom izin için başvurdu.
Tom allowed Mary to leave early.
- Tom Mary'nin erken ayrılması için izin verdi.
My father would not permit me to go on to college.
- Babam üniversiteye devam etmeme izin vermezdi.
It was not permitted that the inhabitants trespass in the area.
- Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.
The boss gave us all a day off.
- Patron hepimize bir günlük izin verdi.
I took a paid day off yesterday.
- Dün bir gün ücretli izin aldım.
Circumstances do not permit me such a holiday.
- Koşullar bana böyle bir tatil izin vermez.
I am, by no means, allowed to become ill now, tomorrow is my holiday.
- Şimdi hiçbir şekilde hasta olmama izin verilmiyor. Yarın benim tatilim.
Let me take a look at your driver's license.
- Ehliyetine bakmama izin ver.
Why wouldn't you let me get a driver's license?
- Neden ehliyet almama izin vermedin?
His mother will not consent to his going there alone.
- Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.
If I'd known that it would come to this, I would have never consented.
- İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.
I'm allowing you to go.
- Gitmene izin veriyorum.
Why are we allowing this to happen?
- Neden bunun olmasına izin veriyoruz?
You will be allowed to use this room tomorrow.
- Yarın bu odayı kullanmana izin verilecek.
After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner.
- Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.
I'm on a paid vacation.
- Ben ücretli izindeyim.
Workers in France receive four weeks of paid vacation each year.
- Fransa'da işçiler her yıl dört haftalık ücretli izin alırlar.
I'm on a paid vacation.
- Ben ücretli izindeyim.
Workers in France receive four weeks of paid vacation each year.
- Fransa'da işçiler her yıl dört haftalık ücretli izin alırlar.
We won't let you pass away.
- Ölmene izin vermeyeceğiz.
I stood aside to let them pass.
- Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.
Would you excuse us for a second?
- Bize bir saniye izin verir misin?
Will you excuse me for just a moment?
- Biraz izin verir misiniz?
Most government workers are on furlough.
- Çoğu hükümet çalışanı izinde.
I will come, weather permitting.
- Hava izin verirse, gelirim.