Tom couldn't find a decent job in Boston, so he moved to Chicago.
- Tom Boston'da iyi bir iş bulamadı, bu yüzden Şikago'ya taşındı.
Tom got a decent grade on the test he took last week.
- Tom geçen hafta girdiği sınavda iyi bir not aldı.
That tie suits you very well.
- Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
Copper conducts electricity well.
- Bakır elektriği iyi iletir.
He is no good as a doctor.
- Doktor olarak iyi değil.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
Fine, thank you. And you?
- İyiyim, teşekkürler. Ya siz?
Guinness is the finest of beers.
- Guinness biraların en iyisidir.
I can't thank you enough for your kindness.
- Ben senin iyiliğin için ne kadar teşekkür etsem azdır.
I am deeply grateful to you for your kindness.
- İyiliğin için sana derinden minnettarım.
He, just like you, is a good golfer.
- O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.
The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
- Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
As long as we love each other, we'll be all right.
- Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
I need someone to hold me and tell me everything will be alright.
- Beni tutacak ve bana her şeyin iyi olacağını söyleyecek birine ihtiyacım var.
Tom, are you feeling alright?
- Tom, kendini iyi hissediyor musun?
Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable.
- Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.
It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild.
- Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.
Good health is a great blessing.
- İyi sağlık büyük bir nimettir.
You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great.
- Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.
His eyes searched my face to see if I was talking straight.
- Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.
A laptop is better than a desktop.
- Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
One can hardly find a more suitable climate.
- Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.
Tom doesn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.
Tom didn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmadı
This translation is not quite up to snuff.
- Bu çeviri oldukça iyi değil.
Your dad is really cool. Not really.
- Baban gerçekten iyidir. Pek sayılmaz.
When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good.
- Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.
A good doctor is sympathetic to his patients.
- İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.
Hoover was well-known to Americans.
- Hoover, Amerikalılar için iyi tanınmış biriydi.
Benjamin Harrison's campaign was well-organized.
- Benjamin Harrison'un kampanyası iyi organize edilmişti.
I decided to be happy because it's good for my health.
- Mutlu olmaya karar verdim çünkü sağlığım için iyi.
Even if it was somebody else who made her happy, as long as she is happy, that's fine.
- Onu mutlu eden başka biri olsa da, o mutlu olduğu sürece, bu iyi.
If you eat well, you're likely to live longer.
- İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.
Tom said that he thought the economy was likely to get better.
- Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.
The house looked good; moreover, the price was right.
- Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
Tom did fairly well on the test he took yesterday.
- Tom dün girdiği sınavda oldukça iyi yaptı.
Tom speaks French fairly well, doesn't he?
- Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?
There's a nice Thai restaurant near here.
- Buranın yakınında iyi bir Tayland restoranı var.
It is lucky that the weather should be so nice.
- Havanın o kadar iyi olması tesadüftür.
Tom can speak French pretty well.
- Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşabilir.
Tom is pretty good at playing piano by ear.
- Tom notasız piano çalmada oldukça iyidir.
I know it well enough.
- Ben onu yeterince iyi tanıyorum.
John isn't well enough to go to school today.
- John, bugün okula gitmek için yeteri kadar iyi değildir.
It sounds pretty good.
- O, oldukça iyi görünüyor.
That offer sounds too good to be true. What's the catch?
- Bu teklif gerçek olamayacak kadar çok iyi görünüyor. Bit yeniği nedir.
I hope everything is okay.
- Umarım her şey iyidir.
Tom did okay on the test.
- Tom sınavda iyi yaptı.
This climate doesn't agree with me.
- Bu iklim bana iyi gelmiyor.
Oysters don't agree with me.
- İstiridye bana iyi gelmiyor.
A handsome man is a good reason to go to hell.
- Yakışıklı bir adam, cehenneme gitmek için iyi bir nedendir.
He is handsome. In addition, he is good at sport.
- O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.
Karam is the best student in the whole school.
- Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.
On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time.
- İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.