There was no option but to obey.
- İtaat etmekten başka bir seçenek yoktu.
Children must obey their parents and parents must obey their employers.
- Çocuklar ebeveynlerine itaat etmek zorundadır ve ebeveynler patronlarına itaat etmek zorundadır.
He had to obey her decision.
- Onun kararına itaat etmek zorunda kaldı.
We have to obey orders.
- Emirlere itaat etmek zorundayız.
Their culture values obedience to those in positions of authority.
- Onların kültür değerleri, otorite konumundaki kişilere itaat etmektir.
His negotiators had disobeyed his orders.
- Onun arabulucuları onun emirlerine itaat etmedi.
As a matter of fact, God wants man to disobey. To disobey is to seek.
- Nitekim Tanrı insanın itaat etmesini istiyor. Itaatsizlik etmek aramaktır.