Definition of istenen in Turkish English dictionary
- asked
Tom does what is asked of him.
- Tom ondan isteneni yapar.
We're still waiting for Tom to do what he's been asked to do.
- Hâlâ Tom'un yapması istenen şeyleri yapmasını bekliyoruz.
- desired
- (Bilgisayar) wanted
- requested
- willed
- solicited
- needed
- preferred
- required
- coveted
- wished
- (Bilgisayar) prompt
- (Bilgisayar) require
- desirable
- istenen sonucu veren
- efficacious
- istenen tarih
- (Bilgisayar) date required
- istenen veya talep edilen şey
- demand
- istenen anahtarlar
- (Bilgisayar) requested keys
- istenen ara
- (Bilgisayar) required space
- istenen boşluk
- (Bilgisayar) nonbreak space
- istenen işin bulunamaması
- (Hukuk) underemployment
- istenen kaliteye ulaşmak
- reach the desirable quality
- istenen kişi
- persona grata
- istenen kısa çizgi
- hard hyphen , required hyphen
- istenen satırbaşı
- (Bilgisayar) required carrier return
- istenen sayfa sonu
- manual page break
- istenen sayfa sonu
- (Bilgisayar,Teknik) required page break
- istenen sayfa sonu
- hard page break , manual pagebreak , required pagebreak
- istenen sonucu vermemek
- go wrong
- istenen tire
- required hyphen
- istenen tire
- hard hyphen
- istenen toplam miktar
- (Bilgisayar) total requested
- istenen yön
- (Havacılık) desired course
- istenen yük
- (Askeri) wanted cargo
- istenen şey
- desideratum
- istenen şeyler
- wants
- çok istenen şey
- prize
- iste
- {f} like
Would you like some coffee?
- Biraz kahve ister misin?
I'd like to go to London.
- Londra'ya gitmek isterim.
- iste
- require
I don't require your understanding.
- Anlayışını istemiyorum.
Playing the violin requires much practice.
- Keman çalmak çok pratik ister.
- iste
- (Bilgisayar) request
Did you request a new desk?
- Yeni bir masa istediniz mi?
A map is available upon request.
- İstek üzerine bir harita mevcuttur.
- iste
- (Bilgisayar) pull
- iste
- adjure
- iste
- {f} willed
- iste
- {f} required
Reservations are required.
- Rezervasyon isteniyor.
I would like to but I have a required course tonight.
- İsterim ama bu gece gerekli bir kursum var.
- iste
- {f} appealing
- iste
- {f} requested
She requested help, but no one came.
- Yardım istedi, ama kimse gelmedi.
Mary requested a raise from her boss.
- Mary patronundan bir zam istedi.
- iste
- {f} craving
I have some cravings.
- Benim bazı isteklerim var.
- iste
- adjure to
- iste
- covet
- iste
- crave
- iste
- want to
Do you want to come with us?
- Bizimle gelmek ister misiniz?
I don't want to identify myself with that group.
- Bu grupla kendimi tanıtmak istemiyorum.
- iste
- call for
Tom heard Mary call for help.
- Tom Mary'nin yardım istediğini duydu.
They would call for help.
- Onlar yardım istediler.
- iste
- {f} willing
If anyone is not willing to work, then he is not to eat, either.
- Çalışmak istemeyen, yemek de yemesin.
He was willing to care for that cat.
- O,o kediye bakmak için istekliydi.
- iste
- adjure to be
- iste
- make a request
- iste
- want to be
- iste
- desired
Your English composition leaves almost nothing to be desired.
- Senin ingilizce kompozisyonun neredeyse istenecek bir şey bırakmıyor.
There remains nothing to be desired.
- İstenilen bir şey yok.
- belirtilmek istenen anlam
- purport
- hedefe göre istenen yer sıfır numarası belirleyicisi; kesin dağıtım zamanı
- (Askeri) target desired ground zero (DGZ) designator; time definite delivery
- iste
- want#to
- iste
- adjureto
- iste
- coveted
- iste
- wantto
- radyolojik dağılma aygıtı; istenen teslim tarihi
- (Askeri) radiological dispersal device; required delivery date
- verilmek istenen mesaj
- purpose
- çok istenen
- covetable