Tom's unwillingness to help surprised Mary.
- Tom'un yardım etmek için isteksizliği Mary'yi şaşırttı.
Tom seems to be unwilling to tell Mary what happened.
- Tom ne olduğunu Mary'ye söylemek için isteksiz görünüyor.
The directors were reluctant to undertake so risky a venture.
- Yönetim kurulu üyeleri çok riskli bir girişimi üstlenmeye isteksiz.
Tom was reluctant to go.
- Tom gitmeye isteksizdi.
Tom grudgingly did what Mary asked.
- Tom Mary'nin istediğini isteksizce yaptı.
Tom grudgingly did what Mary asked him to do.
- Tom Mary'nin yapmasını istediği şeyi isteksizce yaptı.
Doing something only half-heartedly is the worst thing you can do.
- Bir şeyi sadece isteksizce yapmak yapabileceğin en kötü şeydir.
Tom laughed half-heartedly.
- Tom isteksizce güldü.
Tom seems to be unwilling to accept our offer.
- Tom önerimizi kabul etmek için isteksiz görünüyor.
Reluctantly, he started the engine and drove off.
- İsteksizce motoro çalıştırdı ve gitti.
Tom seemed unenthusiastic.
- Tom isteksiz görünüyordu.
You seem unenthusiastic.
- Sen isteksiz görünüyorsun.
Tom grudgingly did what Mary asked him to do.
- Tom Mary'nin yapmasını istediği şeyi isteksizce yaptı.
Tom grudgingly did what Mary asked.
- Tom Mary'nin istediğini isteksizce yaptı.
Tom is jaded and cynical.
- Tom isteksiz ve alaycıdır.
Tom is jaded and cynical.
- Tom isteksiz ve alaycıdır.
I hope your wishes will come true.
- İnşallah isteklerin gerçekleşir.
She cremated him against his wishes.
- Onun isteklerinin aksine o onu yakarak kül etti.
That's an unusual request.
- Bu sıra dışı bir istek.
I don't get a lot of requests for that song.
- O şarkı için çok istek almıyorum.
They want to choose their mates by their own will.
- Arkadaşlarını kendi istekleriyle seçmek istiyorlar.
I'm willing to take care of your children, if you want me to.
- Eğer benim yapmamı istiyorsan, senin çocuklarına bakmaya istekliyim.
Tom sometimes has trouble understanding other people's motives and desires.
- Tom'un bazen diğer insanların güdülerini ve isteklerini anlama sorunu var.
Tom reluctantly published Mary's tragic novel.
- Tom, Mary'nin trajik romanını isteksiz olarak yayınladı.
He reluctantly went to see her.
- Onu görmeye isteksiz olarak gitti.
He began to study with a will.
- O, istekle çalışmaya başladı.
I assume you are willing to take the risk.
- Riski almaya istekli olduğunuzu varsayıyorum.
When I read about the untranslatability of some language, I feel an irresistable urge to go back to my desk and translate another novel.
- Bir dilin çevirilemezliği hakkında bir şey okuduğum zaman, çalışma masama dönüp başka bir roman çevirmek için karşı konulmaz bir istek duyuyorum.
One of the items on your wish list is on sale.
- İstek listendeki öğelerden biri satlıktır.
Tom assumes Mary will be willing to help with the bake sale.
- Tom Mary'nin fırın satışında yardım etmeye istekli olacağını farzediyor.
Tom sometimes has trouble understanding other people's motives and desires.
- Tom'un bazen diğer insanların güdülerini ve isteklerini anlama sorunu var.
She was a zealous worker for charity.
- Yardım için istekli bir çalışandı.
You must not give way to those demands.
- Bu isteklere boyun eğmemelisin.
I gave in to her demands.
- Onun isteklerine boyun eğdim.
Separate your wants from your needs.
- İsteklerinizi ihtiyaçlarınızdan ayırın.
We aim to satisfy our customers' wants and needs.
- Müşterilerimizin istek ve gereksinimlerini karşılamayı amaçlıyoruz.