Columbus proved that the world is not flat.
- Kolomb dünyanın düz olmadığını ispatladı.
It was proved that he was a thief.
- Onun bir hırsız olduğu ispatlandı.
The coach has proven himself.
- Koç kendini ispatladı.
Tom's guilt could not be proven without the murder weapon.
- Tom'un suçu cinayet silahı olmadan ispatlanamadı.
Prosecutors in court have to substantiate their claims in order to prove a suspect is guilty.
- Bir şüphelinin suçlu olduğunu ispatlamak için mahkemedeki savcılar iddialarını kanıtlamak zorundadır.
It's very unlikely that any evidence will turn up to prove Tom's guilt.
- Tom'un suçluluğunu ispat etmek için bir delil çıkması çok olası değil.
I have clearly demonstrated that you've lost the argument.
- Tartışmayı kaybettiğini açıkça ispatladım.
The teacher demonstrated the idea with an experiment.
- Öğretmen fikri bir deneyle ispat etti.