O oraya varmadan önce, neredeyse hava kararacak.
- By the time she gets there, it will be nearly dark.
O çift neredeyse her gece içer.
- That couple gets soused nearly every night.
Hemen hemen hiç yakın dostu yoktur.
- She has nearly no close friends.
İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
- When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
Tom evlenmeden önce Mary ile samimi olmak istemiyordu.
- Tom didn't want to be intimate with Mary before marriage.
Biz samimi arkadaşlarız.
- We're intimate friends.
Sami ve Leyla yakın bir ilişki yaşıyorlardı.
- Sami and Layla were having an intimate relationship.
Tom'un Mary'yle yakın ilişkisi vardı.
- Tom was intimate with Mary.
Dünya nüfusu bir yılda yaklaşık olarak 90 milyon kişi artıyor.
- The world population is expanding at the rate of nearly 90 million people a year.
Saat yaklaşık olarak altıdır.
- It's nearly six o'clock.
Biz samimi arkadaşlarız.
- We're intimate friends.
Saat takriben altıdır.
- It's nearly six o'clock.
Yoldan geçerken az kalsın araba çarpıyordu.
- He was nearly hit by the car while crossing the street.
He and his sister deeply valued their intimate relationship as they didn't have much else to live for.
You'll find bras and panties in the women's intimates section upstairs.
He intimated that we should leave before the argument escalated.
an intimate setting.
... said his intimately preoccupied with psychology as effectually the ...