O kaydı ve neredeyse düşecekti.
- He slipped and nearly fell.
O oraya varmadan önce, neredeyse hava kararacak.
- By the time she gets there, it will be nearly dark.
Amerika'da, benim programım hemen hemen her gün farklı ve benzersizdir.
- In America, my schedule is different and unique nearly every day.
İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
- When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
Biz samimi arkadaşlarız.
- We're intimate friends.
Tom evlenmeden önce Mary ile samimi olmak istemiyordu.
- Tom didn't want to be intimate with Mary before marriage.
Sami ve Leyla yakın bir ilişki yaşıyorlardı.
- Sami and Layla were having an intimate relationship.
Mary, Tom'un cep telefonuyla başka bir kadınla yakından konuşmasına kulak misafiri oldu.
- Mary overheard Tom talking intimately to another woman on his mobile phone.
Dünya nüfusu bir yılda yaklaşık olarak 90 milyon kişi artıyor.
- The world population is expanding at the rate of nearly 90 million people a year.
Tom yaklaşık olarak senin ölçünün iki katı.
- Tom is nearly twice your size.
Biz samimi arkadaşlarız.
- We're intimate friends.
Saat takriben altıdır.
- It's nearly six o'clock.
Yoldan geçerken az kalsın araba çarpıyordu.
- He was nearly hit by the car while crossing the street.
He and his sister deeply valued their intimate relationship as they didn't have much else to live for.
You'll find bras and panties in the women's intimates section upstairs.
He intimated that we should leave before the argument escalated.
an intimate setting.
... said his intimately preoccupied with psychology as effectually the ...