inandırarak

listen to the pronunciation of inandırarak
Turkish - English
convincing
Present participle of convince
{s} persuasive, influential
causing one to believe the truth of something; "a convincing story"; "a convincing manner"
{i} persuasion, influencing, swaying
If you describe someone or something as convincing, you mean that they make you believe that a particular thing is true, correct, or genuine. Scientists say there is no convincing evidence that power lines have anything to do with cancer He sounded very convincing. unconvincing + convincingly con·vinc·ing·ly He argued forcefully and convincingly that they were likely to bankrupt the budget unconvincingly
capable of convincing or persuading; "a convincing argument"
Effective as proof or evidence
causing one to believe the truth of something; "a convincing story"; "a convincing manner
inan
belief

Atheism isn't a religious belief. - Ateizm dinî bir inanç değildir.

Her belief in God is very firm. - Onun Allah'a inancı çok sağlam.

inan
trust

I like him, but at the same time I don't really trust him. - Ondan hoşlanıyorum fakat aynı zamanda ona gerçekten inanmıyorum.

He doesn't altogether trust me. - O bana tamamen inanmaz.

inan
faith

In other words, he is a man of faith. - Diğer bir deyişle, o bir inanç adamı.

All the members but me have faith in what he says. - Benden başka bütün üyelerin onun söylediğine inancı vardı.

inan
swear by
inan
reliance
inan
{f} believing

He has good grounds for believing that. - Ona inanmak için onun iyi dayanakları var.

A fault common to scientists is mistakenly believing that every problem has a technical solution. - Bilim adamlarına göre yaygın bir hata her problemin teknik bir çözümü var olduğuna yanlışlıkla inanmaktır.

inan
come to believe
inan
{f} believed

Not everyone believed this plan was a good one. - Bu planın iyi bir plan olduğuna herkes inanmadı.

In my childhood, I believed in Santa Claus. - Çocukluğumda Noel Baba'ya inandım.

inan
believe in

We believe in Buddhism. - Budizm'de inanıyoruz.

It is stupid of you to believe in him. - Ona inanman aptallıktır.

inan
{f} credit

Tom seems to be unwilling to believe that Mary was the one who stole his credit cards. - Tom onun kredi kartlarını çalanın Mary olduğuna inanmak için isteksiz görünüyor.

inan
{f} crediting
inan
believe

There may be thieves, fakers, perverts or killers in social networks. For your security, you shouldn't believe them. - Sosyal ağlarda hırsızlar, sahteciler, sapıklar veya katiller olabilir. Güvenliğiniz için, onlara inanmamalısınız.

In my childhood, I believed in Santa Claus. - Çocukluğumda Noel Baba'ya inandım.

inan
accredited
inan
credited
inan
accredit
inan
belief; faith, trust, reliance
inan
faith, belief
inan
belief, something believed. (...)
inan
tenet
Turkish - Turkish

Definition of inandırarak in Turkish Turkish dictionary

inan
İnanmak işi
inan
Bir kimseye, bir şeye bütün varlığıyla inanma
inan
inanma, güvenme
inan
Bir kimse veya şeyin doğruluğunu, büyüklüğünü ve gücünü sarsılmaz bir duygu ile benimseme, iman, itikat
İNAN
(Osmanlı Dönemi) Dizgin
İNAN
(Osmanlı Dönemi) İdare etme, yürütme
inandırarak
Favorites