inanılamaz

listen to the pronunciation of inanılamaz
Turkish - English
inconceivable
unable to be conceived, unbelievable
incomprehensible
If you describe something as inconceivable, you think it is very unlikely to happen or be true. It was inconceivable to me that Toby could have been my attacker = unthinkable. too strange or unusual to be thought real or possible
{s} hard to comprehend, unthinkable, difficult to imagine; unbelievable
Not conceivable; incapable of being conceived by the mind; not explicable by the human intellect, or by any known principles or agencies; incomprehensible; as, it is inconceivable to us how the will acts in producing muscular motion
totally unlikely
inan
belief

It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism. - ABD'de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır.

Her belief in God is very firm. - Onun Allah'a inancı çok sağlam.

inan
trust

I don't trust his story. - Ben onun hikayesine inanmıyorum.

I can't bring myself to trust his story. - Ben onun hikayesine inanamıyorum.

inan
faith

In other words, he is a man of faith. - Diğer bir deyişle, o bir inanç adamı.

All the members but me have faith in what he says. - Benden başka bütün üyelerin onun söylediğine inancı vardı.

inan
swear by
inan
reliance
inan
{f} believing

They say that seeing is believing. - Onlar görmek inanmaktır diyorlar.

A fault common to scientists is mistakenly believing that every problem has a technical solution. - Bilim adamlarına göre yaygın bir hata her problemin teknik bir çözümü var olduğuna yanlışlıkla inanmaktır.

inan
come to believe
inan
{f} believed

In my childhood, I believed in Santa Claus. - Çocukluğumda Noel Baba'ya inandım.

She believed him when he said he loved her. - O, onu sevdiğini söylediğinde ona inandı.

inan
believe in

Do you believe in God? - Allah'a inanıyor musun?

It was stupid of you to believe in him. - Ona inanmakla aptallık ettin.

inan
{f} credit

Tom seems to be unwilling to believe that Mary was the one who stole his credit cards. - Tom onun kredi kartlarını çalanın Mary olduğuna inanmak için isteksiz görünüyor.

inan
{f} crediting
inan
believe

How much do you believe him? - Ona ne kadar inanıyorsun?

There may be thieves, fakers, perverts or killers in social networks. For your security, you shouldn't believe them. - Sosyal ağlarda hırsızlar, sahteciler, sapıklar veya katiller olabilir. Güvenliğiniz için, onlara inanmamalısınız.

inan
accredited
inan
credited
inan
accredit
inan
belief; faith, trust, reliance
inan
faith, belief
inan
belief, something believed. (...)
inan
tenet
Turkish - Turkish

Definition of inanılamaz in Turkish Turkish dictionary

inan
İnanmak işi
inan
Bir kimseye, bir şeye bütün varlığıyla inanma
inan
inanma, güvenme
inan
Bir kimse veya şeyin doğruluğunu, büyüklüğünü ve gücünü sarsılmaz bir duygu ile benimseme, iman, itikat
İNAN
(Osmanlı Dönemi) Dizgin
İNAN
(Osmanlı Dönemi) İdare etme, yürütme
inanılamaz
Favorites