O nehir boyunca sık sık yürüyüş yapardım.
- I used to often take walks along that river.
Büyükbabam kendisi için mobilya yapardı.
- My grandfather used to make furniture for himself.
Benim Japon öğretmenim fiil çekimlerini hatırlamamıza yardımcı olan bir şarkı kullanırdı. Hiç kimse gerçekten birlikte söylemezdi.
- My Japanese teacher used to use a song to help us remember verb conjugations. No one really sang along.
O, onun makaleyi yazmak için kullandığı bilgisayardır.
- That's the computer he used to write the article.
Mary, Tom'la evlenmeyi hayal ederdi.
- Mary used to dream about marrying Tom.
O, ondan nefret ederdi.
- She used to hate him.
Tom yalın ayak yürümeye alışık değildir.
- Tom isn't used to walking barefooted.
Herkesin önünde konuşmalar yapmaya alışık değilim.
- I'm not used to making speeches in public.
Yalnız yaşamaya alışkın.
- She is used to living alone.
Erken kalkmaya alışkınım.
- I'm used to getting up early.