in one manner or degree; for one purpose alone; simply; merely; barely

listen to the pronunciation of in one manner or degree; for one purpose alone; simply; merely; barely
English - Turkish

Definition of in one manner or degree; for one purpose alone; simply; merely; barely in English Turkish dictionary

only
sırf
only
yalnızca

Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra. - Did you do your homework? The meeting is only two days away.

Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir. - AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.

only
sadece

Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan. - The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.

Sadece birkaç kişi beni anladı. - Only a few people understood me.

only
sade

Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan. - The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.

Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan. - The pilaf with meat is eight yuan. The vegetarian pilaf is only four yuan.

only
yalnız

Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi. - Only a few people showed up on time.

Partide yalnızca altı kişi vardı. - Only six people were present at the party.

only
{s} biricik

O, biricik oğlunu gömdü. - She has buried her only son.

Biricik kızımız kanserden öldü. - Our only daughter died of cancer.

only
{s} bir tek, eşsiz, biricik, yegâne. z
only
bağlaç bir tek
only
safi
only
bir tek

Bir tek geleceğe şu inananlar, o ana inanır. - Only those who believe in the future believe in the present.

Bir tek ben mi partiye gideceğim? - Will I be the only one going to the party?

only
ne var ki
only
{s} ancak

Zürih'ten Boston'a uçmak sekiz saat sürer, ancak dönüş için sadece altı. - It takes eight hours to fly from Zurich to Boston, but only six for the return trip.

Ancak, sadece insan topluluğunun bir iletişim aracı olarak sözlü dili vardır. - However, only the human community has verbal languages as a means of communication.

only
ama

Tom çok çalıştı ama sınavda başarısız oldu. - Tom worked hard only to fail the exam.

Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla. - I accept, but only under one condition.

only
bağlaç bundan başka
only
daha

Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım. - If only I had studied harder for the exam.

Tom'un Boston'da sadece bir gecesi daha var. - Tom has only one more night in Boston.

only
(bağlaç) yalnız, ama, fakat
English - English
only
in one manner or degree; for one purpose alone; simply; merely; barely

    Hyphenation

    in one man·ner or degree; for one pur·pose alone; simply; merely; bare·ly

    Pronunciation

Favorites