Hikâye doğru görünüyor.
- The story appears to be true.
Eğer o doğruysa mahvoldum demektir.
- I'll be damned if it's true.
Hakiki uyruğumuz insanoğludur.
- Our true nationality is mankind.
Onun gerçek olduğunu söylemeye utandım.
- I'm ashamed to say that it's true.
Onun hikayesi gerçek görünüyor.
- His story sounds true.
Tom, Mary'nin söylediğinin gerçek olduğu ihtimalini tamamen görmezden gelemedi.
- Tom couldn't completely rule out the possibility that what Mary said was true.
Öğretmenimiz kelimenin tam anlamıyla bir beyefendi.
- Our teacher is a gentleman in the true sense of the word.
Bu, Fadıl Sadık'ın gerçek hikayesidir.
- This is the true story of Fadil Sadiq.
Sadece değişenler kendilerine sadık kalırlar.
- Only those who change stay true to themselves.
Oyunu yeni kurallarına göre oynadık.
- We played the game in accordance with the new rules.
Japonya anayasasına göre imparator, Japon devletinin ve Japon halkının birliğinin sembolüdür.
- In accordance with Japan's constitution, the emperor is a symbol of the Japanese state and the unity of the Japanese people.
O doğru olabilir ama gerçekten öyle düşünmüyorum.
- That could be true, but I don't really think so.
Onlar Amerika'da herhangi birinin başkan olabileceğini söylüyorlar fakat belki gerçekten doğru değildir.
- They say that in America anyone can become president, but perhaps that's not really true.
Şey, bu tam olarak doğru değil.
- Well, that's not quite true.
O tam olarak doğru değil.
- That's not exactly true.