Sığırlarının serbestçe başıboş gezinmelerine izin vermemeleri teşvik edildi.
- They were encouraged not to let their cattle roam freely.
Raftaki ilaçlar serbestçe satılabilir.
- The drugs on the shelf can be freely sold.
Sorunu özgürce tartıştık.
- We discussed the problem freely.
Japonya'da hükümeti özgürce eleştirebiliriz.
- In Japan we may criticize the government freely.
Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.
- Sami could move freely around the prison.