O hep soluk görünüyor.
- She always looks pale.
Hepimiz onun hatalı olduğunu bilsek bile, Tom her zaman haklı olduğunu iddia eder.
- Tom always insists that he's right even when we all know that he's wrong.
Tom ve ben hep kavga ederiz.
- Tom and I fight all the time.
Ben bunu hep yaparım.
- I do it all the time.
Her zaman altıda kalkarım.
- I always get up at six.
Her zaman dürüst olmak kolay değildir.
- To be always honest is not easy.
Futbol basit bir oyundur. 22 kişi bir topun peşin koşar ve sonunda da daima Almanlar kazanır.
- Football is a simple game. 22 men chase a ball for 90 minutes, and at the end the Germans always win.
Daima sözlüğünü el altında bulundur.
- Always have your dictionary close at hand.
İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.
- On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time.
The New York Times onun galerisini her zaman eleştirir.
- The New York Times reviews her gallery all the time.
Tom sürekli Mary hakkında düşünüyor.
- Tom thinks about Mary all the time.
Tom sürekli TV izler.
- Tom watches TV all the time.