ileride

listen to the pronunciation of ileride
Turkish - English
in the future

He wants to be a policeman in the future. - İleride polis olmak istiyor.

I want to become a TV announcer in the future. - İleride bir TV sunucusu olmak istiyorum.

ahead of

New York is 2 hours ahead of Seattle. - New York, Seattle'dan iki saat ileride.

further on, ahead
further
in the long term
later on
off
in days to come
further on
in advance
up
in front
in future
infra
in the future, later on
ahead

There is a gas station is one kilometer ahead. - Bir kilometre ileride bir benzin istasyonu var.

A gas station is one kilometer ahead. - Benzin istasyonu bir kilometre ileride.

by and by
advance
onwards
onward
ileri
advanced

She teaches English to advanced students. - O ileri öğrencilere İngilizce öğretiyor.

He is taking an advanced course in Esperanto. - O ileri düzey bir Esperanto dersi alıyor.

ileri
{s} forward

I dared not go forward. - İleri gitmeye cesaret edemedim.

The men began to march forward. - Adamlar ileri doğru yürümeye başladılar.

ileride bulunan
advance
ileride bulunma
lead
ileride olan
forward
ileride peşin olarak
in advance
ileride birgün
sometime or other
ileride doğabilecek borç
(Ticaret) indirect liability
ileride vücut bulacak borç
(Ticaret) future debt
ileride yer alan kimse
forward
ileride yürürlüğe girecek olan
executory
ileri
ahead

You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels. - Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.

We're a week ahead of schedule. - Programın bir hafta ilerisindeyiz.

ileri
advanced; beyond the elementary stage; ahead of others
ileri
{s} high
ileri
sophisticate
ileri
future

She set it aside for future use. - O, onu ileride kullanmak üzere bir kenara koydu.

I want to become a TV announcer in the future. - İleride bir TV sunucusu olmak istiyorum.

ileri
on
ileri
the future part
ileri
way out
ileri
next

Nobody knows what will happen next. - İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.

ileri
(Bilgisayar) advance

We advanced the date of the meeting. - Buluşma tarihini ileri aldık.

Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women. - Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.

ileri
forward part
ileri
pro-
ileri
along with
ileri
(Bilgisayar) forward to
ileri
further

I'm too tired to walk any further. - Daha ileri yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.

I can't go any further. - Ben daha ileriye gidemem.

ileri
beyond
ileri
onwards
ileri
forth

Tom is pacing back and forth. - Tom ileri geri adımlıyor.

A man I didn't know was walking back and forth in front of my house. - Tanımadığım bir adam evimin önünde ileri geri yürüyordu.

(ileride) faydalı olmak
(deyim) come in useful
(ileride) faydalı olmak
(deyim) come in handy
ileri
the future, the time yet to come; the time which lies just ahead: İlerimiz kış. Winter is just around the corner. İleriyi hiç düşünmedin mi? Haven't you ever thought about the future?
ileri
higher
ileri
front part, forward part; future, the future part, the part to come; forward; advanced; (saat) fast; forward, forth, ahead
ileri
(Askeriye) advance, forward, situated near the front: ileri komuta yeri advance command post
ileri
the front, the area or part which lies to the front: Trenin ilerisini göremiyoruz. We can't see the front section of the train
ileri
the next part (of a road, a course, a job): İlerimizde deniz vardı. In front of us lay the sea. Yolun ilerisi çok virajlı. The next part of the road is full of curves. Bu işin ilerisi pek kolay olmaz. The next part of this job won't be very easy
ileri
ahead of, before, (something) which precedes: Tacimah bizden ileri sınıflardan birindeydi. Tacimah was in one of the classes ahead of us
ileri
forward, forwards, to the front; out in front; onward, onwards
ileri
fast (clock, watch, etc.): Saatim iki dakika ileri. My watch is two minutes fast
ileri
onward
ileri
forrader
ileri
advanced , forward
ileri
forwards

Life can only be understood backwards, but it must be lived forwards. - Hayat sadece geriye doğru anlaşılabilir ama ileriye doğru yaşanmalıdır.

Forwards! Without stopping without fearing! - İleri! Durmadan, korkmadan!

ileri
along
ileri
sophisticated
ileri
advanced (age, years): Hoşkadem oldukça ileri bir yaşta aşka düştü. Hoşkadem fell in love at a rather advanced age
ileri
(saat) fast
ileri
Forward!/Onward!
ileri
progressive

Thanks to your initiatives we've been recognized as a progressive and forward-thinking enterprise by the press. - Girişimleriniz sayesinde basın tarafından ilerici ve ileriye dönük düşünce kuruluşu olarak tanınmaktayız.

Tom is very progressive, isn't he? - Tom çok ilerici, değil mi?

ileri
wayout
ileri
up
Turkish - Turkish
Gelecekte, gelecek zamanda
Ötede
Gelecekte, gelecek zamanda: "Beni ileride okuyacak insanlar için yazdığıma inanmışımdır."- S. Birsel. Ötede: "En ileride, denize nazır olduğuna hükmettiği bir adanın önünde durdular."- R. H. Karay
ileri
Benzerlerini geride bırakmış. "Amaca doğru durmadan yürü" anlamında bir seslenme sözü: "Ordular! ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!"- Atatürk. Öne doğru, ileri doğru
ileri
Doğrusundan daha çok gösteren (saat). Önceki, evvelki
ileri
Benzerlerini geride bırakmış
ileri
Temel duruşta ayak uçlarının gösterdiği yön
ileri
Önceki, evvelki
ileri
"Amaca doğru durmadan yürü" anlamına
ileri
Doğrusundan daha çok gösteren (saat)
ileri
Öne doğru, ileri doğru
ileri
Bir şeyin ulaşılacak yönü
ileri
Herhangi bir şeye göre daha ötede olan yer, geri karşıtı
ileri
Henüz gelmemiş zaman, gelecek, sonra
ileri
Önde bulunan
ileri
Henüz gelmemiş zaman, gelecek, sonra. Önde bulunan
İleri
hücum
İleride
ilerde