Tom convinced Mary that John was innocent.
- Tom, John'un masum olduğu konusunda Mary'yi ikna etti.
The evidence convinced us of his innocence.
- Kanıt bizi onun masumluğuna ikna etti.
I think there is no point in trying to persuade him.
- Sanırım onu ikna etmeye çalışmanın bir faydası yok.
I figure that there is no point in trying to persuade him.
- Onu ikna etmeye çalışmanın faydası olmadığını düşünüyorum.
Tom persuaded the store manager to give him back his money.
- Tom, mağaza müdürünü parasını ona geri vermesi için ikna etti.
I persuaded him to go to the party.
- Onu partiye gitmeye ikna ettim.
I had trouble convincing Tom to come.
- Tom'u gelmeye ikna etme sorunum vardı.
I had trouble convincing Tom not to leave.
- Tom'u gitmemeye ikna etme sorunum vardı.
Tom certainly convinced me that I should lose some weight.
- Tom biraz zayıflamam konusunda kesinlikle beni ikna etti.
Tom convinced Mary that John was innocent.
- Tom, John'un masum olduğu konusunda Mary'yi ikna etti.