The evidence convinced us of his innocence.
- Kanıt bizi onun masumluğuna ikna etti.
Tom convinced Mary that John was innocent.
- Tom, John'un masum olduğu konusunda Mary'yi ikna etti.
I persuaded him to go to the party.
- Onu partiye gitmeye ikna ettim.
I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
- Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
Tom persuaded her into going to the movies with him.
- Tom onu onunla birlikte sinemaya gitmesi için ikna etti.
Tom persuaded the store manager to give him back his money.
- Tom, mağaza müdürünü parasını ona geri vermesi için ikna etti.
I had trouble convincing Tom to come.
- Tom'u gelmeye ikna etme sorunum vardı.
I had trouble convincing Tom to help.
- Tom'u yardım etmeye ikna etme sorunum vardı.
He convinced his daughter to not marry Tom.
- O, Tom'la evlenmemesi için kızını ikna etti.
Tom certainly convinced me that I should lose some weight.
- Tom biraz zayıflamam konusunda kesinlikle beni ikna etti.