ikisi

listen to the pronunciation of ikisi
Turkish - English
(Bilgisayar) second
the two (of them)
(Bilgisayar) two

Two of my books have been taken. - Kitaplarımın ikisi alındı.

Although rainforests make up only two percent of the earth's surface, over half the world's wild plant, animal and insect species live there. - Yağmur ormanlarının, dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına rağmen; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.

the two

There was a great gap between the views of the two. - Bu ikisinin görüşü arasında büyük bir uçurum vardı.

Mary is the prettier of the two. - Mary ikisinden daha hoş olanıdır.

iki
two

I am married and have two children. - Evliyim ve iki çocuğum var.

I saw a movie for the first time in two years. - İki yılda ilk kez bir film izledim.

ikisi de
both

Both of the brothers are dead. - Kardeşlerin ikisi de öldü.

Tom and his sister are both students at this university. - Tom ve kız kardeşi her ikisi de bu üniversitede öğrenciler.

ikisi arasında
in between
ikisi de
either

Both of Tom's parents died when he was just a baby, so he doesn't remember either one of them. - Tom'un ebeveynlerinin her ikisi de o sadece bir bebekken öldüler bu yüzden onlardan herhangi birini hatırlamıyor.

Either Tom or Mary go to the market, but not both. - Ya Tom ya da Mary markete gidecek, fakat ikisi değil.

ikisi de değil
neither
ikisi ortası
middle way
ikisi ortası
middle ground
ikisi ortası
middle of the road
ikisi ortası
mediate
ikisi arası
1. neither one nor the other, a combination of the two. 2. (someone, something) who/which is a mixture of the two
ikisi bir arada
two in a row
ikisi bir kapıya çıkar
(Konuşma Dili) They both amount to the same thing
ikisi bir kazanda kaynamamak
not to get along together
ikisi de
both (of them)
ikisi de birbirinden zor iki seçenek
dilemma
ikisi için
a deux
ikisi ortası
the golden mean
ikisi ortası/sinin ortası
1. (someone, something) which is a blend of the two. 2. a blend of the two. 3. middle ground, middle of the road; middle way, middle path
ikisi the two
(of them)
her ikisi
both

Tom and his sister are both students at this university. - Tom ve kız kardeşi her ikisi de bu üniversitede öğrenciler.

Tom and his wife both have to work to make ends meet. - Tom ve karısı kıt kanaat geçinmek için her ikisi çalışmak zorunda.

iki
brace

The orthodontist told him he'd need braces for at least two years. - Ortodontist ona en az iki yıl süreyle pantolon askısına ihtiyacı olacağını söyledi.

iki
twain

Your words split my heart in twain. - Sözleriniz kalbimi ikiye böldü.

iki
number 2

The number 2015 is represented as 11111011111 in binary. - 2015 numarası ikili olarak 11111011111 olarak gösterilir.

iki
{i} couple

I spent a couple of months in Boston. - Boston'da iki ay geçirdim.

We had a couple glasses of wine. - İki bardak şarabımız vardı.

iki
bi
iki
{s} dual

Only in love are unity and duality not in conflict. - Birlik ve ikilik yalnızca aşkta çatışma içinde değildir.

her ikisi
both of them

Both of them are very cute. - Onların her ikisi de sevimli

Both of them went to the window to look outside. - Her ikisi de dışarıya bakmak için pencereye gitti.

her ikisi
either

I don't know either girl. - Kızların her ikisini de tanımıyorum.

Both of Tom's parents died when he was just a baby, so he doesn't remember either one of them. - Tom'un ebeveynlerinin her ikisi de o sadece bir bebekken öldüler bu yüzden onlardan herhangi birini hatırlamıyor.

her ikisi de
both of

Both of his parents are well. - Anne ve babasının her ikisi de iyi.

Both of them went to the window to look outside. - Her ikisi de dışarıya bakmak için pencereye gitti.

her ikisi de
both and
iki
duo-
iki
a couple of

See you in a couple of minutes. - İki dakika içinde görüşürüz.

I asked Tom a couple of questions. - Tom'a iki soru sordum.

iki
bi-
iki
(Tıp) dipole
iki
either

Either way will lead you to the station. - Her iki yol da seni istasyona götürecektir.

Either of the two must go. - İkisinden biri gitmeli.

iki
deux
iki
eucre
iki
di-
iki
dyad
iki
both

She is paralyzed in both legs. - O, her iki bacağından felçlidir.

Hold the vase with both hands. - Vazoyu iki elinle tut.

iki
the two

The two sisters lived very quietly. - İki kız kardeş çok sakince yaşadılar.

Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago. - Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.

ilk ikisi
The first two
İki
you two
her ikisi de
either

Both of Tom's parents died when he was just a baby, so he doesn't remember either one of them. - Tom'un ebeveynlerinin her ikisi de o sadece bir bebekken öldüler bu yüzden onlardan herhangi birini hatırlamıyor.

Either as a waiter at a restaurant or a bartender, both are OK. - Ya restoranda bir garson olarak ya da bir barmen , her ikisi de Tamam.

iki
amphi
iki
two, double
iki
duo

Tom and Mary are a musical duo. - Tom ve Mary müzikal bir ikilidir.

iki
dyad; two
iki
ambi

Half of his class can write with both hands; they're ambidextrous. - Sınıfının yarısı iki eliyle de yazabilir; onlar çok yönlüdür.

Tom and Mary are both really ambitious, aren't they? - Tom ve Mary'nin ikisi de gerçekten hırslı, değil mi?

iki
twospot
iki
euchre
iki
twi
iki
double

They need to eat double that amount. - O miktarın iki katını yemeliler.

The only room available is a double. - Mevcut tek oda iki kişiliktir.

iki
di
ikisi de
ambi
üçte ikisi
two out of three
English - English

Definition of ikisi in English English dictionary

iki
Breath The physical act of respiration Also will power
iki
KA იბი [igi]
iki
Russian for `Space Research Institute' of the (`Russian Academy of Sciences'' -- RAS)
iki
Breath Iki refers more to the physical act of respiration, while kokyu signifies the deeper cosmological aspects of breathing
ikisi
Favorites