ihlas

listen to the pronunciation of ihlas
Turkish - English
sincere
{a} honest, true, uncorrupt, pure, unhurt
approval If you say that someone is sincere, you approve of them because they really mean the things they say. You can also describe someone's behaviour and beliefs as sincere. He's sincere in his views There was a sincere expression of friendliness on both their faces. = genuine insincere + sincerity sin·cer·ity I was impressed with his deep sincerity
A vote that corresponds to the voters true preference   This correspondence is defined by the method
open and genuine; not deceitful; "he was a good man, decent and sincere"; "felt sincere regret that they were leaving"; "sincere friendship"
{s} honest, truthful, frank, straightforward, genuine, earnest
open and genuine; not deceitful; "he was a good man, decent and sincere"; "felt sincere regret that they were leaving"; "sincere friendship
meant truly or earnestly
Honest; free from hypocrisy or dissimulation; as, a sincere friend; a sincere person
earnest; meaning what one says or does; truthful
Being in reality what it appears to be; having a character which corresponds with the appearance; not falsely assumed; genuine; true; real; as, a sincere desire for knowledge; a sincere contempt for meanness
Pure; unmixed; unadulterated
Whole; perfect; unhurt; uninjured
characterized by a firm and humorless belief in the validity of your opinions; "both sides were deeply in earnest, even passionate"; "an entirely sincere and cruel tyrant"; "a film with a solemn social message"
(2 syl ) properly means without wax (sine cera) The allusion is to the Roman practice of concealing flaws in pottery with wax, or to honey from which all the wax has been extracted (See Trench: On the Study of Words, lect vii p 322 )
ihlas suresi
proclaiming the period of
Turkish - Turkish
Saf ibadet
Temiz sevgi ve yürekten bağlılık
Sincerity
Kur'an surelerinden biri
Temiz sevgi ve yürekten bağlılık. İbadetlerdeki içtenlik
(Osmanlı Dönemi) yapılan ibâdet ve işlerde hiç bir zaman karşılık ve menfaati hakîki ve esas gâye etmeyerek, yalnız ve yalnız Allah rızâsını esas maksat edinmek
İHLAS
(Hukuk) Müşteriyi kandırma
İHLAS
(Osmanlı Dönemi) Sırf Allah emretmiş olduğu için ibadet etmek. Yapılan ibadet ve işlerde hiçbir karşılık ve menfaati, hakiki ve esas gaye etmeyerek yalnız ve yalnız Allah rızasını esas maksat ve gaye edinmek. İnsanlara riyakârlıktan, gösterişten uzak olmak.Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde, en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçi, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarik-i hakikat
İHLAS
(Osmanlı Dönemi) (Hulus. dan) Kalbini safi etmek. İçten, samimi, riyasız sevgi. İçten gelen sevgi ile doğruluk ve bağlılık
ihlas 1
(Kuran) De ki O Allah bir tektir
ihlas 2
(Kuran) Allah her şeyden müstağni ve her şey O'na muhtaçtır
ihlas 3
(Kuran) O doğurmamış ve doğmamıştır
ihlas 4
(Kuran) Hiç bir şey O'na denk değildir. *
İHLAS SURESİ
(Osmanlı Dönemi) Kur'an-ı Kerim'de şirkin ve küfrün envâını reddedip, tevhidi ilân eden $ diye başlayan 112. Sure.Bu sureye: Esas, Tevhid, Tefrid, Tecrid, Necat, Velâyet, Marifet, Samed, Muavvize, Mazhar, Berâe, Nur, İman suresi de denilmektedir. Maâni, Müzekkire gibi isimleri de vardır. (E.T.)
ihlas
Favorites