I'm going to teach one of Tom's advanced classes while he's in Boston.
- O, Boston'dayken Tom'un ileri sınıflarından birine öğretmenlik yapacağım.
He is taking an advanced course in Esperanto.
- O ileri düzey bir Esperanto dersi alıyor.
The men began to march forward.
- Adamlar ileri doğru yürümeye başladılar.
Jessie urged the little donkey forward.
- Jessie küçük eşeği ileriye doğru sürdü.
Thanks to your initiatives we've been recognized as a progressive and forward-thinking enterprise by the press.
- Girişimleriniz sayesinde basın tarafından ilerici ve ileriye dönük düşünce kuruluşu olarak tanınmaktayız.
Tom is very progressive, isn't he?
- Tom çok ilerici, değil mi?
We saw another ship far ahead.
- İleride başka bir gemi gördük.
You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels.
- Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.
I want to become a TV announcer in the future.
- İleride bir TV sunucusu olmak istiyorum.
He wants to be a policeman in the future.
- İleride polis olmak istiyor.
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
She teaches English to advanced students.
- O ileri öğrencilere İngilizce öğretiyor.
Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
- Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.
I'm too tired to walk any further.
- Daha ileri yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.
I can't go any further.
- Ben daha ileriye gidemem.
A man I didn't know was walking back and forth in front of my house.
- Tanımadığım bir adam evimin önünde ileri geri yürüyordu.
In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth.
- Bir depremde, yer yukarı ve aşağı ya da geriye ve ileriye sallanabilir.
Life can only be understood backwards, but it must be lived forwards.
- Hayat sadece geriye doğru anlaşılabilir ama ileriye doğru yaşanmalıdır.
Forwards! Without stopping without fearing!
- İleri! Durmadan, korkmadan!
Tom is very progressive, isn't he?
- Tom çok ilerici, değil mi?
I'm pretty progressive.
- Ben oldukça ilericiydim.