My brother has no occupation now.
- Erkek kardeşimin şu anda işi yok.
What is your occupation? What do you do here?
- İşin ne ? Burada ne yapıyorsun?
My father is a businessman.
- Babam bir iş adamıdır.
The export business isn't doing well.
- İhracat işi iyi yapılmıyor.
She decided to quit her job.
- İşinden ayrılmaya karar verdi.
She decided to quit her job.
- İşinden istifa etmeye karar verdi.
After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
He is my working mate.
- O benim iş arkadaşımdır.
Here's the house where he lived.
- İşte onun yaşadığı ev.
Here is a letter for you.
- İşte senin için bir mektup.
I didn't get much sleep last night so I was nodding off all day at work.
- Dün gece fazla uyuyamadım bu yüzden bütün gün işte uyukluyordum.
I'd like to spend less time at work and more time at home.
- İşte daha az ve evde daha çok zaman geçirmek istiyorum.
There is a silver lining to every dark cloud!
- Her işte bir hayır vardır!
There comes our teacher.
- İşte hocamız geliyor.
I have no intention of meddling in your affairs.
- İşlerine karışmaya niyetim yok.
You have no right to interfere in other people's affairs.
- Diğer insanların işlerine karışmaya hakkın yoktur.
I couldn't finish my assignments.
- İşlerimi bitiremedim.
Any doubts with the assignment?
- Ödevle ilgili kafasında soru işareti olan?
I will make an application to that firm for employment.
- İş için bu firmaya başvuruda bulunacağım.
She found employment as a typist.
- O bir daktilocu olarak iş buldu.
The recession caused many businesses to close.
- Durgunluk birçok işletmenin kapanmasına neden oldu.
All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
- Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
The authorities fined the shop because of a disorder in the electronic balance.
- Elektronik terazideki bir arıza nedeniyle yetkililer işyerine para cezası verdi.
Local shops do good business with tourists.
- Yerel mağazalar turistlerle iyi iş yapar.
Here is your appointment card.
- İşte, randevu kartınız.
I canceled my appointment because of urgent business.
- Acil bir işten dolayı randevumu iptal ettim.
I cooperated with him in the task.
- Görevde onunla işbirliği yaptım.
He is not up to the task.
- O, iş için uygun değil.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
- Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
Tom abandoned the mission and quit his job.
- Tom görevini terk etti ve işinden ayrıldı.
I have a mission to accomplish.
- Yapacak bir işim var.
The export business isn't doing well.
- İhracat işi iyi yapılmıyor.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
She has a gigantic appetite.
- Onun devasa bir iştahı vardır.
A function that is differentiable everywhere is continuous.
- Ayırdedilebilir bir işlev her yerde süreklidir.
I think everything is functional.
- Sanırım her şey işlevsel.
He showed me the ropes.
- Bana işin inceliklerini gösterdi.
A survey shows that many businessmen skip lunch.
- Bir araştırma birçok iş adamının öğle yemeğini atladığını göstermektedir.
John claimed that the dishonest salesman had tricked him into buying a useless piece of machinery.
- John sahtekâr satıcının işe yaramaz bir makine parçasını alırken onu kandırdığını iddia etti.
You really are a piece of work.
- Sen gerçekten işin bir parçasısın.
He has spent most of his working life as a diplomat.
- İş hayatının çoğunluğunu bir diplomat olarak geçirdi.
I'm ready to start working whenever you are.
- Sen her ne zaman hazır olursan, ben işe başlamaya hazırım.
The word processor will save you a lot of trouble.
- Kelime işlemci seni birçok dertten kurtaracak.
It was dark, so Tom had trouble reading the street sign.
- Karanlıktı, bu yüzden Tom cadde işaretini okumada sıkıntı çekti.
If you are a parent, don't allow yourself to set your heart on any particular line of work for your children.
- Eğer bir ebeveyn iseniz, çocuklarınız için belli bir iş dalını çok istemenize izin vermeyin.
Your plan sounds good, but the bottom line is: will it bring us more business?
- Planın iyi görünüyor fakat asıl önemli olan şu: bize daha çok iş getirir mi?
He is holding up her work.
- O onun işini engelliyor.
Tom was unable to hold a job or live by himself.
- Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
The laborers formed a human barricade.
- İşçiler bir insan barikatı kurdu.
We saw laborers blasting rocks.
- Kayaları patlatan işçiler gördük.
Tom often runs errands for Mary.
- Tom sık sık Mary'nin ayak işlerini yapar.
I have an errand to do in town.
- Kasabada yapacak bir işim var.
He planned the project along with his colleagues.
- O ,projeyi iş arkadaşlarıyla birlikte planladı.
Tom Jackson, a rich businessman, agreed to fund the project.
- Tom Jackson, zengin iş adamı, projeye yatırım yapmayı kabul etti.
What time do you usually get off your work?
- Genellikle işten ne zaman ayrılırsın?
I didn't get much sleep last night so I was nodding off all day at work.
- Dün gece fazla uyuyamadım bu yüzden bütün gün işte uyukluyordum.
His mother was already home from work and had supper prepared.
- Annesi işten eve zaten dönmüştü ve hazırlanmış akşam yemeğini yedi.
Shouldn't you be at work already?
- Zaten işte olman gerekmiyor mu?
Thank you for agreeing to see me after work.
- İşten sonra beni görmeyi kabul ettiğin için teşekkür ederim.
See you at work tomorrow.
- Yarın işte görüşürüz.
Do you want to trade jobs?
- İşleri takas etmek ister misin?
Would you like to trade jobs?
- İşleri takas etmek ister misiniz?
I have a great deal to do.
- Yapacak çok işim var.
I have a lot of things that I must deal with.
- İlgilenmem gereken çok işim var.
This company has many business dealings abroad.
- Bu şirketin yurt dışında birçok iş anlaşmaları vardır.
Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others.
- Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.
We always walk by the post office on the way to work.
- Biz her zaman işe giderken postaneye yakın yürürüz.
I postponed doing my housework for a few hours.
- Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.
Modern computers carry out ten to the ninth power (10^9) operations per second.
- Modern bilgisayarlar saniyede on üzeri dokuz (10^9) işlem yapıyor.
I have a few questions about Tom's operation.
- Tom'un işlemi hakkında birkaç sorum var.
Tom always meddles in affairs that do not concern him.
- Tom her zaman kendini ilgilendirmeyen işlere karışır.
Hans Bethe won the 1967 Nobel Prize in Physics for his work concerning energy production in stars.
- Hans Bethe 1967'de yıldızlarda enerji üretimi hakkındaki işi için fizik nobel ödülünü kazandı.
He has a good position in a government office.
- Hükümet konağında iyi bir işi var.
He occupies a prominent position in the firm.
- O, firmada önemli bir konumu işgal eder.
Tom is usually useless in these situations.
- Tom genellikle bu durumlarda işe yaramaz.
This situation would suit Tom.
- Bu durum Tom'un işine gelir.
The businessman didn't dare withdraw from the transaction.
- İş adamı işlemden çekilmeye cesaret etmedi.
I have to close this transaction within a week.
- Bir hafta içinde bu işlemi kapatmak zorundayım.
It's your duty to finish the job.
- İşi bitirmek sizin göreviniz.
Your duty is to save your country from a foreign invasion.
- Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
Computers have invaded every field.
- Bilgisayarlar her yeri işgal etti.
Desperate needs lead to desperate deeds.
- Umutsuz ihtiyaçlar umutsuz işlere yol açar.
He does one good deed every day.
- O her gün bir sevap işler.
He's active doing charity work.
- O hayır işi yapmada aktiftir.
To all appearances, their actions haven't borne fruit.
- Görünüşe bakılırsa, onların eylemleri işe yaramadı.
The invasion of other countries is a shameful action.
- Başka ülkelerin işgali utanç verici bir etkinliktir.
Union members will vote today on whether to take industrial action.
- Bugün sendika üyeleri iş yavaşlatma eylemi yapıp yapmayacaklarını oylayacak.
The only thing that matters is whether or not you can do the job.
- Önemli olan tek şey, işi yapabilip yapamayacağındır.
Tom is scrupulous in matters of business.
- Tom iş meselelerinde vicdanlıdır.
It seems that certain operations cannot take place.
- Belirli işlemler gerçekleşlmeyecek gibi görünüyor.
My brother is a well doer. He was just at the wrong place at the wrong time.
- Erkek kardeşim iyi bir işyapandır. O sadece yanlış zamanda yanlış yerdeydi.
Tatoeba should not admit as collaborators those who only wish to denigrate its image and demean its activity.
- Tatoeba, yalnızca imajını kötülemek ve faaliyetini aşağılamak isteyenleri işbirlikçi olarak kabul etmemeli.
Tom is showing no signs of brain activity.
- Tom hiçbir beyin aktivitesi işareti göstermiyor.
Tom doesn't like Mary calling him at work.
- Tom, Mary'nin onu iş yerinde aramasından hoşlanmıyor.
I don't like my wife calling me at work.
- Karımın beni iş yerinde aramasından hoşlanmam.
Regulations protect workers.
- Düzenlemeler işçileri korur.
There need to be new regulations for export businesses.
- İhracat işletmeleri için yeni düzenlemeler olmalı.
I keep a daily record of my business dealings.
- İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
Tom did a professional job.
- Tom profesyonel bir iş çıkardı.
Layla did a professional job.
- Leyla profesyonel bir iş yaptı.
This establishment attracts a clientele of both tourists and businessmen.
- Bu şirket hem turistlerden hem de iş adamlarından müşteri çekiyor.
The boss strolled around the balcony above the office, observing the workers.
- Patron, yazıhanenin üzerindeki balkonda işçileri gözleyerek gezindi.
I was able to get a job through the good offices of my friend.
- Arkadaşlarımın iyi ofisleri sayesinde bir iş bulabildim.
He has always associated with large enterprises.
- O her zaman büyük işletmeler ile ilişki kurmuştur.
The success of the enterprise astonished everybody.
- İşletmenin başarısı herkesi şaşkına çevirdi.
May I be of further service?
- Bir işe yarayabilir miyim?
The families of the factory workers need schools, hospitals, and stores, so more people come to live in the area to provide these services, and thus a city grows.
- Fabrika işçilerinin ailelerinin okullara, hastanelere ve mağazalara ihtiyaçları vardır, bu yüzden bu hizmetleri sağlamak için daha fazla insan bölgede yaşamak için gelir. Böylece bir şehir gelişir.
I have a ton of things to do.
- Yapacak bir sürü işim var.
I've got better things to do than to keep track of what Tom's doing.
- Tom'un yaptıklarını izlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
It's horrible to get caught in rush hour traffic.
- İş çıkışındaki yoğun trafiğe yakalanmak korkunçtur.
My father was late for work this morning because of a traffic jam.
- Babam bu sabah trafik sıkışıklığı nedeniyle işe geç kaldı.
Tom was so loaded with work that he would forget to eat.
- Tom işle o kadar çok meşguldü ki yemek yemeyi unutacaktı.
Here comes another bus load of tourists.
- İşte başka bir otobüs dolusu turist geliyor.
Tom is a real piece of work.
- Tom işin gerçek bir parçası.
You really are a piece of work.
- Sen gerçekten işin bir parçasısın.
Not only does she keep house, but she also works as a school teacher.
- O sadece ev işlerini çekip çevirmiyor, aynı zamanda bir okul öğretmeni olarak da çalışıyor.
The mandatory character of schooling is rarely analyzed in the multitude of works dedicated to the study of the various ways to develop within children the desire to learn.
- Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir.
Here is a list of things you should avoid eating.
- İşte yemekten kaçınman gereken şeylerin bir listesi.
Here is the final agenda for the meeting on June 16th.
- 16 Haziran'daki toplantı için işte son gündem.
İşlemeyen demir pas tutar.
- İşleyen demir paslanmaz.