Tom is an unemployed aeronautical engineer.
 - Tom işsiz bir havacılık mühendisidir.
Tom is an unemployed security guard.
 - Tom işsiz bir güvenlik görevlisidir.
The jobless rate in Japan was 3.4 percent in September 2015.
 - Japonya'da işsizlik oranı Eylül 2015'te yüzde 3.4 idi.
The number of jobless is at an all time high.
 - İşsiz sayısı tüm zamanların en yükseğindedir.
My father has been out of work for a year.
 - Babam bir yıldır işsiz.
By 1897, thousands of people were out of work.
 - 1897'de binlerce kişi işsizdi.
Gaziantep was freed from the French occupation in 1921.
 - Gaziantep, 1921'de Fransız işgalinden kurtarıldı.
What is your occupation? What do you do here?
 - İşin ne ? Burada ne yapıyorsun?
Yuriko is planning to move into the furniture business.
 - Yuriko, mobilya işine taşınmayı planlıyor.
In North America, business operates on the customer is always right principle.
 - Kuzey Amerika'da işler, Her zaman müşteri haklıdır. prensibi ile yapılır.
She decided to quit her job.
 - İşinden istifa etmeye karar verdi.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
 - Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
Sometimes he drives to work.
 - O bazen işe arabayla gider.
After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
 - Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
You have no right to interfere in other people's affairs.
 - Diğer insanların işlerine karışmaya hakkın yoktur.
Don't meddle in his affairs.
 - Onun işlerine karışmayın.
I have a lot of assignments to do today.
 - Bugün yapacak çok işim var.
Any doubts with the assignment?
 - Ödevle ilgili kafasında soru işareti olan?
Workers are taking a financial beating in the employment crisis.
 - İşçiler iş krizinde mali yenilgi alıyorlar.
They are crying to the government to find employment for them.
 - Onlara iş bulması için hükümete bağırıyorlar.
Tom causes me a lot of extra work.
 - Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.
The recession caused many businesses to close.
 - Durgunluk birçok işletmenin kapanmasına neden oldu.
My mother does her usual shopping on her way home from work.
 - Annem işten eve gelirken günlük alışverişini yapar.
Let's talk shop for a while.
 - Bir süre iş konuşalım.
Here is your appointment card.
 - İşte, randevu kartınız.
I canceled my appointment because of urgent business.
 - Acil bir işten dolayı randevumu iptal ettim.
Your robot will prepare meals, clean, wash dishes, and perform other household tasks.
 - Sizin robotunuz yemekleri hazırlayacak, temizleyecek, bulaşıkları yıkayacak, ve diğer ev işlerini yapacak.
He is not up to the task.
 - O, iş için uygun değil.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
 - Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
The soul of commerce is upright dealing.
 - Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
Tom abandoned the mission and quit his job.
 - Tom görevini terk etti ve işinden ayrıldı.
I have a mission to accomplish.
 - Yapacak bir işim var.
The export business isn't doing well.
 - İhracat işi iyi yapılmıyor.
I postponed doing my housework for a few hours.
 - Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.
She has a gigantic appetite.
 - Onun devasa bir iştahı vardır.
Memory is an essential function of our brain.
 - Bellek beynimizin önemli bir işlevidir.
A function that is differentiable everywhere is continuous.
 - Ayırdedilebilir bir işlev her yerde süreklidir.
She shows no zeal for her work.
 - O, işi için hiç gayret göstermedi.
He showed me the ropes.
 - Bana işin inceliklerini gösterdi.
Here's a piece of paper.
 - İşte bir parça kağıt.
Here's a piece of candy.
 - İşte bir parça şeker.
He has spent most of his working life as a diplomat.
 - İş hayatının çoğunluğunu bir diplomat olarak geçirdi.
If you really need a job, why don't you consider working for Tom?
 - Eğer gerçekten bir işe ihtiyacın varsa, niçin Tom için çalışmayı düşünmüyorsun?
I had some trouble with the work.
 - İşle ilgili biraz sorunum var.
It was dark, so Tom had trouble reading the street sign.
 - Karanlıktı, bu yüzden Tom cadde işaretini okumada sıkıntı çekti.
We should draw the line between public and private affairs.
 - Biz resmî ve özel işler arasına çizgi çizmeliyiz.
If you are a parent, don't allow yourself to set your heart on any particular line of work for your children.
 - Eğer bir ebeveyn iseniz, çocuklarınız için belli bir iş dalını çok istemenize izin vermeyin.
Tom was unable to hold a job or live by himself.
 - Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
He is holding up her work.
 - O onun işini engelliyor.
In England, Labor Day is in May.
 - İngiltere'de işçi bayramı mayıstadır.
We saw laborers blasting rocks.
 - Kayaları patlatan işçiler gördük.
She is out on an errand.
 - O bir iş için dışarı gitti.
I have an errand to do in town.
 - Kasabada yapacak bir işim var.
He planned the project along with his colleagues.
 - O ,projeyi iş arkadaşlarıyla birlikte planladı.
Tom Jackson, a rich businessman, agreed to fund the project.
 - Tom Jackson, zengin iş adamı, projeye yatırım yapmayı kabul etti.
Would you like to trade jobs?
 - İşleri takas etmek ister misiniz?
Jack of all trades, master of none.
 - Elinden her iş gelir ama hiç birinde uzman değil.
I have a great deal to do today.
 - Bugün yapacak çok işim var.
I have a great deal to do tonight.
 - Bu gece yapacak çok işim var.
I keep a daily record of my business dealings.
 - İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others.
 - Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.
I postponed doing my housework for a few hours.
 - Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.
Here, your sentence is now consigned to posterity!
 - İşte, şimdi cümlen gelecek kuşaklara bırakıldı!
VISUACT supports flexibly the varied environments and needs of our customers and offers a variety of operational procedures.
 - VISUACT çeşitli ortamları ve müşterilerimizin ihtiyaçlarını esnek şekilde destekler ve operasyonel işlemleri sunar.
Modern computers carry out ten to the ninth power (10^9) operations per second.
 - Modern bilgisayarlar saniyede on üzeri dokuz (10^9) işlem yapıyor.
So far as he was concerned, things were going well.
 - Bildiği kadarıyla işler yolunda gidiyordu.
As far as I'm concerned, things are going well.
 - Bana kalırsa işler iyi gidiyor.
The CEO's unwillingness to cooperate put us in a difficult position.
 - CEO'nun işbirliği yapma konusundaki isteksizliği bizi zor duruma soktu.
He has a good position in a government office.
 - Hükümet konağında iyi bir işi var.
This situation would suit Tom.
 - Bu durum Tom'un işine gelir.
Do you think the situation will improve?
 - Sence işler iyiye gidecek mi?
This transaction was carried out in yen, rather than US dollars.
 - İşlem ABD dolarından daha ziyade yenle gerçekleştirilmiştir.
Nowadays, cryptography is often used to make online communications and transactions more secure.
 - Günümüzde, kriptografi genellikle online iletişim ve işlemleri daha güvenli yapmak için kullanılır.
It's your duty to finish the job.
 - İşi bitirmek sizin göreviniz.
Your duty is to save your country from a foreign invasion.
 - Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
Computers have invaded every field.
 - Bilgisayarlar her yeri işgal etti.
You have to turn words into deeds.
 - Sözleri işlere çevirmek zorundasın.
Deeds are better than words.
 - İşler sözlerden daha iyidir.
Actions speak louder than words.
 - Söze bakılmaz, işe bakılır.
To all appearances, their actions haven't borne fruit.
 - Görünüşe bakılırsa, onların eylemleri işe yaramadı.
Actions speak louder than words.
 - Söze bakılmaz, işe bakılır.
Tom is all talk and no action.
 - Tom çok konuşan ve az iş yapan biridir.
Tom is scrupulous in matters of business.
 - Tom iş meselelerinde vicdanlıdır.
The only thing that matters is whether or not you can do the job.
 - Önemli olan tek şey, işi yapabilip yapamayacağındır.
This seems to be a busy place.
 - Bu işlek bir yer gibi gözüküyor.
My brother is a well doer. He was just at the wrong place at the wrong time.
 - Erkek kardeşim iyi bir işyapandır. O sadece yanlış zamanda yanlış yerdeydi.
Tatoeba should not admit as collaborators those who only wish to denigrate its image and demean its activity.
 - Tatoeba, yalnızca imajını kötülemek ve faaliyetini aşağılamak isteyenleri işbirlikçi olarak kabul etmemeli.
Tom is showing no signs of brain activity.
 - Tom hiçbir beyin aktivitesi işareti göstermiyor.
Tom doesn't like Mary calling him at work.
 - Tom, Mary'nin onu iş yerinde aramasından hoşlanmıyor.
I'm calling in sick tomorrow.
 - Yarın işten hastalık izni alıyorum.
Regulations protect workers.
 - Düzenlemeler işçileri korur.
There need to be new regulations for export businesses.
 - İhracat işletmeleri için yeni düzenlemeler olmalı.
How long has John been out of job?.
This company has many business dealings abroad.
 - Bu şirketin yurt dışında birçok iş anlaşmaları vardır.
The soul of commerce is upright dealing.
 - Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
This is the job of a professional hitman.
 - Bu, profesyonel bir tetikçinin işidir.
Layla did a professional job.
 - Leyla profesyonel bir iş çıkardı.
This establishment attracts a clientele of both tourists and businessmen.
 - Bu şirket hem turistlerden hem de iş adamlarından müşteri çekiyor.
I was able to get a job through the good offices of my friend.
 - Arkadaşlarımın iyi ofisleri sayesinde bir iş bulabildim.
The boss strolled around the balcony above the office, observing the workers.
 - Patron, yazıhanenin üzerindeki balkonda işçileri gözleyerek gezindi.
The success of the enterprise astonished everybody.
 - İşletmenin başarısı herkesi şaşkına çevirdi.
He has always associated with large enterprises.
 - O her zaman büyük işletmeler ile ilişki kurmuştur.
In the United States, 20 million new jobs have been created during the past two decades, most of them in the service sector.
 - Amerika Birleşik Devletlerinde, geçtiğimiz yirmi yıl boyunca 20 milyon yeni iş yaratılmıştır, onların çoğu hizmet sektöründedir.
May I be of further service?
 - Bir işe yarayabilir miyim?
I've got better things to do than to sit here listening to your gossip.
 - Burada oturup senin dedikodunu dinlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
I have better things to do than stand here and take your insults.
 - Burada durmak ve senin hakaretlerini dinlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
We must pay attention to traffic signals.
 - Trafik işaretlerine dikkat etmeliyiz.
It's horrible to get caught in rush hour traffic.
 - İş çıkışındaki yoğun trafiğe yakalanmak korkunçtur.
I have loads of things to do.
 - Yapacak bir sürü işim var.
Here comes another bus load of tourists.
 - İşte başka bir otobüs dolusu turist geliyor.
He's a real piece of work.
 - O, işin gerçek bir parçası.
Tom is a real piece of work.
 - Tom işin gerçek bir parçası.
Not only does she keep house, but she also works as a school teacher.
 - O sadece ev işlerini çekip çevirmiyor, aynı zamanda bir okul öğretmeni olarak da çalışıyor.
Tom is not a lazy boy. As a matter of fact, he works hard.
 - Tom tembel bir çocuk değildir, İşin aslına bakarsanız, o çok çalışır.
İşlemeyen demir pas tutar.
 - İşleyen demir paslanmaz.