içimi

listen to the pronunciation of içimi
Turkish - English
inside

I don't know how to help Tom and it's tearing me up inside! - Tom'a nasıl yardım edeceğimi bilmiyorum ve bu benim içimi mahvediyor.

Time doesn't pass or go away, time remains inside us. - Zaman geçmez ya da gitmez, zaman içimizde kalır.

The interior organs of the body, especially the guts

Eating that stuff will damage your insides.

The interior or inner part
That place that will suddenly look attractive to kids once Mom has spent a minimum of half an hour getting them ready to go outside
on the inside; "inside, the car is a mess"
If you do something inside a particular time, you do it before the end of that time. They should have everything working inside an hour = within
Being within; included or inclosed in anything; contained; interior; internal; as, the inside passengers of a stagecoach; inside decoration
n toward the center of the net 向网中间移动。
inward; within; in; in the house; in jail (Slang)
On a wide road, the inside lane is the one which is closest to the edge of the road. Compare outside. I was driving up at seventy miles an hour on the inside lane on the motorway. = nearside outside Inside is also a noun. I overtook Charlie on the inside. outside
Everything inside the target, but not the target itself For some targets, such as StylizedText, this is equivalent to " Contains", as there are no real outer boundaries For other types, such as Tables and Sections, this is significantly different If you delete one of these chunk and the scope was a real or implied "Contains", the Table or Section itself is removed If the scope was "Inside", the Table or Section itself is preserved, but the contents are removed Also note that for nested targets, such as Sections, the definition of "Section 3; Section 1" is the same chunk as "Section 3", because in the chunk which contains Section 3, the first Section is that same Sect ion 3 To define the first nested section inside section 3, use "Inside Section 3; Section 1"
{i} interior; interior part
A geometric relationship where one object is encompassed by a larger object and the inner object does not touch the boundary of the outer The smaller object is inside the larger See also contains
Nearer to the interior of a running track, horse racing course etc
on the inside; "inside, the car is a mess
with respect to private feelings; "inwardly, she was raging"
Inside information is obtained from someone who is involved in a situation and therefore knows a lot about it. Sloane used inside diplomatic information to make himself rich
The inward parts; entrails; bowels; hence, that which is within; private thoughts and feelings
confined to an exclusive group; "privy to inner knowledge"; "inside information"; "privileged information"
You can say that someone is inside when they are in prison. He's been inside three times
interior

He studied interior decoration. - O, iç dekorasyon eğitimi aldı.

Tom is an interior designer. - Tom bir iç mimar olmak istedi.

{s} domestic

Would domestic peace be plunged into jeopardy? - İç barış tehlikeye girer mi?

Do you have a cheap flight ticket on a domestic line? - İç hatlarda ucuz bir uçak biletiniz var mı?

inner

I had my wallet stolen from my inner pocket. - İç cebimden cüzdanımı çaldırdım.

There's a button on the inner side of the door. - Kapının iç tarafında bir buton var.

{s} internal

The ministry administers the internal affairs. - Bakanlık iç işlerini yönetir.

We dissected a frog to examine its internal organs. - Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.

içimi kolay
silky
{i} inside

Yuriko, a marine biology grad student, fell asleep inside a fish tank and awoke covered in octopuses and starfish. - Yuriko deniz biyolojisinden mezun bir öğrenci, bir balık tankının içinde uykuya daldı ve ahtapotlar ve deniz yıldızları ile kaplı olarak uyandı.

Outside of a dog, a book is man's best friend. Inside of a dog, it's too dark to read. - Bir köpeğin dışında, bir kitap insanın en iyi arkadaşıdır. Bir köpeğin içinde, okumak için çok karanlıktır.

intrinsic
interrior
düzenleme içimi
regime
interior equipment
offal
internus
intestines
stomach

The stomach is one of the internal organs. - Mide iç organlardan birisidir.

The doctor used X-rays to examine my stomach. - Doktor midemi incelemek için X-ışınları kullandı.

indoor

It was raining hard, so we played indoors. - O kadar çok yağmur yağıyordu ki içerde oynadık.

Tom sometimes wears sunglasses indoors. - Tom bazen içerde güneş gözlüğü takar.

pipo içimi
(Tıp) pipe smoking
{f} swig

If I don't drink a swig of water, I can't swallow these tablets. - Eğer bir yudum su içmezsem bu hapları yutamam.

He drank a great swig from the bottle. - O, şişeden büyük bir yudum içti.

in
knock back
{i} within

Truman arrived at the White House within minutes. - Truman, Beyaz Saray'a dakikalar içinde ulaştı.

She will return within an hour. - O bir saat içinde geri dönecektir.

endo-
intra

We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here. - Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.

inland
{f} drink

He began his meal by drinking half a glass of ale. - Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.

Most Japanese drink water from the tap. - Çoğu Japon, suyu musluktan içer.

quaff
{f} drinking

Too much drinking will make you sick. - Çok fazla içmek seni hasta edecek.

Drinking much is dangerous. - Çok fazla içmek tehlikelidir.

drank

After taking a bath, I drank some soft drink. - Duş aldıktan sonra biraz meşrubat içtim.

John drank many bottles of wine. - John birçok şişe şarap içti.

stuffing
bowels
stuffing, filling (material used to stuff or fill something)
the interior, the inside, the inner part or surface
domestic, internal (as opposed to foreign)
core
inward

The Japanese are often criticized for being inward looking and insufficiently international in their outlook. - Japonya görünüşte içe dönük ve yetersiz uluslararası yapıya sahip olduğundan dolayı sık sık eleştirilmektedir.

You need to look inward. - İçeriye bakman gerek.

intestine
inland (as opposed to coastal)
(a person's) true self, heart, soul: Merak etme, Safigül'ün içi temiz. Don't worry, Safigül's a good soul at heart. Eğer içinde varsa, bir yolunu bulup üniversiteyi bitirir. He'll find a way to finish university, if he really wants to do so
inner, inside; interior; internal
guts

No one seems to have the guts to do that anymore. - Artık hiç kimsenin onu yapmak için cesareti var gibi görünmüyor.

Tom doesn't have the guts to do that. - Tom'un onu yapmak için cesareti yok.

inner part (of a nut or seed), kernel; inner part (of a fruit), meat, flesh
insides, innards (internal organs of a person or animal)
inlying
civil

It prevented a civil war. - Bu bir iç savaş engelledi.

There was a danger of civil war. - Bir iç savaş tehlikesi vardı.

inside, interior; stomach, intestines, offal; heart, mind; internal, interior, inner, inside; domestic, home
refill

Tom grabbed his mug and walked into the kitchen to get a refill. - Tom kupasını aldı ve yeniden doldurmak için mutfağa gitti.

Tom held out his cup for a refill. - Tom yeniden doldurulması için fincanını uzattı.

(Hukuk) domestic, inner, internal
inside , internal , intrinsic
endo
{i} kernel

Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels. - Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.

biennial
knockback
entrails
inset
breast

She doesn't drink enough breast milk. - O yeterince anne sütü içmiyor.

She is embarrassed to breastfeed in public. - O, halk içinde emzirmeye utanıyor.

juvenilia
nucleus

Helium is the second simplest atom. It consists of a nucleus containing 2 protons and two neutrons. Around the nucleus orbits 2 electrons. - Helium ikinci en basit atomdur. O, iki proton ve iki nötron içeren bir çekirdekten oluşur. Çekirdek etrafında 2 elektron döner.

Turkish - Turkish

Definition of içimi in Turkish Turkish dictionary

Pirinç, soğan ve baharatla hazırlanan, dolmalarda kullanılan karışım
Akıl, gönül, irade gibi insanın manevi varlığını oluşturan şeylerden herhangi biri: "İçimizdeki sevinçleri, kederleri paylaşacak insan nerde?"- S. F. Abasıyanık
Dolma yapmak için hazırlanan karışım
Kabuğu olan veya dışı kabuk durumunda bulunan yiyeceklerde kabuğun sardığı bölüm
Harem dairesi
Değişik yemeklerde kullanılmak üzere et ile sebzelerin ince kıyımının karıştırılması ve yoğrulmasıyla meydana getirilen karışım
Akıl, gönül, irade gibi insanın manevî varlığını oluşturan şeylerden herhangi biri
Muhteva

Tabiat, her sayfasında mühim muhteva sunan yegâne kitaptır. - Doğa, her sayfasında önemli içerik sunan tek kitaptır.

Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir. - Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.

İki veya ikiden çok şeyde merkeze daha yakın olan
Kimse veya nesnelerin arasında bulunan kimse veya nesne
Mide, bağırsak, karın
Bir ülke, şehir, topluluk vb.nde olan veya yapılan
İnsanın manevî varlığıyla ilgili olan
Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta
Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı
Somut kavramlarda iki veya ikiden çok şeyde merkeze daha yakın olan: "İç kapının perdesi yanlara doğru açıldı."- P. Safa. İnsanın manevi varlığıyla ilgili olan
Oyuk olan veya oyuk sayılabilen şeylerin boşluğu
Ten ile dış giysiler arası: "Boynumda kalın yün atkı, içimde çift kat fanila, gene de titriyorum."- E. Bener
Toplu bir durumda bulunan kimse veya nesnelerin arasında bulunan kimse veya nesne: "Ama hepiniz, hepiniz / Hepiniz geçim derdinde / Bir ben miyim keyif ehli içinizde?"- O. V. Kanık
Bir ülkede, şehirde, toplulukta vb.de olan veya yapılan
Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı: "Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir."- Ç. Altan
Ten ile dış giysiler arası
derun
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Kalb, vicdan, gönül
İÇ
(Osmanlı Dönemi) t. Herşeyin içerisi, dâhil, derun
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyin görünmez ciheti, bâtın
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Harem dairesi
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Karın, mide
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyin ortasındaki kısım, göbek
İç
(Osmanlı Dönemi) ZAMİR
içimi
Favorites