Üzgünüm, ama acele etmek zorundayım. Bunu detaylı açıklamak için vaktim yok.
- Sorry, but I have to hurry. I have no time to explain this in detail.
Acele etmek zorunda değilsiniz.
- You don't have to hurry.
Aceleyle havaalanına gitti.
- He went to the airport in a hurry.
Acele et. Okula geç kalacaksın.
- Hurry up. You'll be late for school.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Misafirlerimiz bir telaş içindeler.
- Our guests are in a hurry.
Çabuk! Biz geç kalacağız.
- Hurry up! We'll be late.
Tom, çabuk ol. Geliyorum!
- Tom, hurry up. I'm coming!
Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
- Hurry up, or you will be late for the last train.
Acele et. Okula geç kalacaksın.
- Hurry up. You'll be late for school.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
- I had to hurry the work.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
- I had to hurry the work.
Acele etmek zorundasın.
- You have to hurry up.
Son treni yakalamak için acele etmek zorundasın.
- You have to hurry up so you'd catch the last train.
Acele etsen iyi olur.
- You'd better hurry up.
Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
- Hurry up or you'll miss the train.
Çabuk ol, yoksa treni kaçıracağız.
- Hurry up, or we'll miss the train.
Çabuk ol! Konser başlıyor.
- Hurry up! The concert is starting.
Mary çabucak hastaneye gitti.
- Mary hurried to the hospital.
Babalarını kurtarmak için acele ettiler.
- They hurried to their father's rescue.
İstasyona aceleyle gittik, ama treni kaçırdık.
- We hurried to the station only to miss the train.
Acele etmek hataların yapılmasına yol açar.
- Hurrying leads to mistakes being made.
Acele etmen için bir amacın yoksa acele etme.
- Don't hurry if there's no purpose to your hurrying.
Babalarını kurtarmak için acele ettiler.
- They hurried to their father's rescue.
Biz otobüse yetişmek için acele ettik.
- We hurried to catch the bus.
Ben acele etmek için herhangi bir neden görmüyorum.
- I don't see any reason for hurrying.
Acele etmek hataların yapılmasına yol açar.
- Hurrying leads to mistakes being made.
Kompozisyon aceleyle yazılmış, bu nedenle o muhtemelen hatalarla doludur.
- The composition has been written hurriedly, so it's probably full of errors.
Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.
- At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders.
O bunu telaşla yazdı.
- He wrote it hurriedly.
Seni kutlamak için uğrayamadım, çünkü acelem vardı.
- I could not stop by to greet you because I was in a hurry.
Eve gitmek için acelesi vardı.
- She was in a hurry to go home.
If you don't hurry you wont finish on time.
He's hurrying because he's late.
Oh, please hurry back to me as soon as you can. Hurry back!.
If you try to do this in a hurry, you will make mistakes.
I can't stop now. I'm in a hurry.
He went there in one hell of a hurry..
... at the hospital in 10 minutes just please please hurry ...