Bu takriben doğru görünüyor.
- That seems about right.
O, takriben seninle aynı yaştadır.
- He's about the same age as you are.
Kız kardeşimle hemen hemen aynı yaşta gösterdiğimi söylerler.
- People say I look about the same age as my sister.
Tom hemen hemen senin kadar uzun.
- Tom is just about as tall as you are.
Batman hakkında bilmeniz gereken şey, onun süper kahraman olmasıdır.
- The thing you have to know about Batman is, he's a superhero.
Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Aşağı yukarı katlanabileceğimin hepsi bu kadar.
- This is about all I can put up with.
Tokyo borsasında, aşağı yukarı 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
- In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
O fiyat değişikliği konusunda bir uyarı koydu.
- He put up a notice about the change in price.
Öyle şeyler konusunda bilgim yok.
- I don't know about things like that.
Güneşin Samanyolu etrafında tam bir tur atması yaklaşık 230 milyon yıl alır.
- It takes the Sun about 230 million years to make one complete orbit around the Milky Way.
Çocuklarını etrafında topladı.
- She gathered her children about her.
Tom, Vikingler'in dünya tarihine etkileri üzerine beş dakikalık bir sunum yaptı.
- Tom gave a five-minute presentation about the influence of the Vikings on world history.
Bir parça kağıdın üzerine, yanınızda oturan kişi hakkında hoşlandığınız bir şey yazın lütfen.
- Please write, on a piece of paper, something you like about the person sitting next to you.
Buralarda bir kulübe vardı.
- There used to be a hut about here.
Kitabım buralarda bir yerde ama üstüne varamıyorum.
- My book is floating about here somewhere but I just can't find it.
Yaşlı adam şapkası için etrafına bakındı.
- The old man looked about for his hat.
Tom ayağa kalktı ve etrafına baktı.
- Tom stood up and looked about.