Sadece onun elini tutmak istiyorum.
- I just want to hold her hand.
Tom'un şu ana kadar yapmayı denemek istediği en tehlikeli şey zehirli bir yılanı tutmaktı.
- The most dangerous thing Tom ever wanted to try to do was to hold a poisonous snake.
Tom toplantıyı düzenlemek için uygun bir yer arıyor.
- Tom is looking for a suitable place to hold the meeting.
Biz, partiyi düzenlemek için bir oda kiralamak zorundayız.
- We have to rent a room to hold the party in.
Oluklu kaşıklar geleneksel pelin ayininde belirli bir role sahiptir.Onlar bir adet küp şekeri soğuk suyla bardaklarının içine eritmek için küp şekeri bardağın üstünde tutmak için kullanılır.
- Slotted spoons have a particular role in the traditional absinthe ritual. They are used to hold a sugar cube over a glass as one dissolves it into her drink with cold water.
Tom barajın tutmayacağını bilemezdi.
- Tom had no way of knowing that the dam wouldn't hold.
Kayanın üzerinde el ya da ayak için tutunacak yerler yoktu.
- There were no holds for hand or foot on the rock.
Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
- Tom was unable to hold a job or live by himself.
O onun işini engelliyor.
- He is holding up her work.
Mary, Tom ve Conchita'yı el ele tutuşurlarken gördü.
- Mary saw Tom and Conchita holding hands.
Tom ve Mary el ele tutuşuyorlar.
- Tom and Mary are holding hands.
Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
- I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
Fotoğrafta elimi tutuyorsun.
- You're holding my hand in the photo.
Vazoyu iki elinle tut.
- Hold the vase with both hands.
Bu salon 2,000 kişi almaktadır.
- This hall holds 2,000 people.
Mütevelli Yönetim kurulu yurt dışı holdingleri görevden almak için oy kullandı.
- The Board of Trustees voted to divest the organization's overseas holdings.
Seni geride tutmak istemiyorum.
- I don't want to hold you back.
Bu su kulesi üç günlük tedariki tutar.
- That water tower holds a three-day supply.
Acaba Tom'un durumu nasıl?
- I wonder how Tom is holding up.
Dur bakalım, Sen ne yaptığını düşünüyorsun?
- Hold up, what do you think you're doing?
Nancy'nin kocası üzerinde bir etkisi var.
- Nancy has a hold on her husband.
Hold the suspect in this cell.
We hold these truths to be self-evident, that all men are created equal, that they are endowed by their Creator with certain unalienable Rights, that among these are Life, Liberty and the pursuit of Happiness.
The general ordered the colonel to hold his position at all costs.
Hold a table for us at 7:00.
We have a hold here for you.
So I felt my way down the passage back to the vault, and recked not of the darkness, nor of Blackbeard and his crew, if only I could lay my lips to liquor. Thus I groped about the barrels till near the top of the stack my hand struck on the spile of a keg, and drawing it, I got my mouth to the hold.
... And our modern world holds important clues to the story. ...
... ago. And it holds a special place in our hearts. Back then, there were many skeptics. What ...