Aniden bulutlar gökyüzünü kararttı.
- Plötzlich verdunkelten Wolken den Himmel.
Gökyüzü neden mavidir?
- Warum ist der Himmel blau?
Cennette sevmek için bekleyebilirim.
- I can wait to love in heaven.
Cennete nasıl gidebilirim?
- How can I get to heaven?
Allah elimizden gelen her şeyi yaptığımızı biliyor.
- Heaven knows we've done everything we can.
Allah göğü ve yeri yarattı.
- God created the heaven and the earth.
Beni yaratan, cennetin babası Tanrı'yı seviyorum.
- I love God, Heaven's father, who created me.
Tanrıya şükürler olsun! Ben zamanında geliyorum.
- Heaven be praised! I come on time.
Birçok yıldız gökyüzünde parlıyor.
- Many stars shine in the heavens.
Göklerde ve yerde aşkın veremeyeceği hiçbir şey yok.
- There is nothing in the Heavens and on the Earth that love cannot give.
O, haberi duyduktan sonra mutluluktan havalara uçtu.
- After he heard the news, Tom was in seventh heaven.
Göklerden ve yerden korkmayın fakat Wenzhou'lu bir kişinin kendi dilini konuştuğunu duymaktan korkun.
- Do not fear the heavens and the earth, but be afraid of hearing a person from Wenzhou speak in their local tongue.
Uzayda sayısız gök cisimleri var.
- There are countless heavenly bodies in space.
Gökyüzünde binlerce yıldız parlıyor.
- Thousands of stars shone in the heavens.
Birçok yıldız gökyüzünde parlıyor.
- Many stars shine in the heavens.
There are countless heavenly bodies in space.
- Im Universum gibt es unzählbar viele Himmelskörper.
Heaven and hell exist only in the human heart.
- Himmel und Hölle existieren nur im menschlichen Herzen.
He looked to the heavens.
- Er schaute in den Himmel.
In the beginning God created the heavens and the earth.
- Am Anfang schuf Gott Himmel und Erde.