Bunu son derece tavsiye ederim.
- I would highly recommend it.
Bu misyon oldukça gizli ve son derece tehlikeli.
- This mission is highly secret and extremely dangerous.
Sanırım o büyük ölçüde mümkün değil.
- I think that's highly unlikely.
Ben bir hayli etkilendim.
- I'm highly impressed.
Onu bir hayli düşündüğünü biliyorum.
- I know you think highly of her.
O sadece bir bilim adamı olarak değil aynı zamanda bir şair olarak da çok iyi tanınmış.
- She is highly reputed not only as a scholar but also as a poet.
japon telefon sistemi hayli etkindir.
- The Japanese telephone system is highly efficient.
Onun yeni romanı hayli övüldü.
- Her new novel has been highly praised.
Eroin yüksek derecede bağımlılık yapar.
- Heroin is highly addictive.
Mısır, ABD'de en çok mali destek alan tarım ürünüdür.
- Corn is the most highly subsidized crop in America.
Tom'u çok düşündüğünü biliyorum.
- I know you think highly of Tom.
Daha yüksek eğitim kalitesi, en yüksek uluslararası standartlara cevap vermelidir.
- The quality of higher education must answer to the highest international standards.
Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.
- Mount Everest is the world's highest peak.
Guadalupe Zirvesi ne kadar yüksek?
- How high is Guadalupe Peak ?
Hisse senetleri yeni bir zirve yaptı.
- Stocks hit a new high.
Tom'un yüksek yerlerde arkadaşları var.
- Tom has friends in high places.
Kar, ülkenin yüksek yerlerinde ulaşımı engelledi.
- Snow prevented the transport in high places of the country.
Bu, günümün önemli olayıydı.
- This was the highlight of my day.
Yüksek ateş, bu hastalığın önemli bir belirtisidir.
- High fever is a prominent symptom of this disease.
Everest dağının doruk noktası dünyada en yüksek noktadır.
- The peak of mount Everest is the highest spot in the world.
Kansas'taki en yüksek nokta nedir?
- What is the highest point in Kansas ?
Babam, bir lisede İngilizce öğretiyor.
- My father teaches English at a high school.
Japon lise öğrencileri yılda 35 hafta okula gider.
- Japanese high school students go to school 35 weeks a year.
Tom haberi duyduktan sonra yüksekten uçuyordu.
- Tom was flying high after he heard the news.
Köy dağlarda yüksekte bulunmaktadır.
- The village is located high up in the mountains.
Sizin için açık bırakılmış birkaç üst düzey pozisyon var.
- There are few high-ranking positions left open for you.
Birçok üst düzey yetkili toplantıya katıldı.
- Many high-level officials attended the meeting.
Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu.
- His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class.
Büyük bir unvan mutlaka yüksek bir görev anlamına gelmez.
- A big title does not necessarily mean a high position.
Daha yüksek eğitim kalitesi, en yüksek uluslararası standartlara cevap vermelidir.
- The quality of higher education must answer to the highest international standards.
Ben, ulusal hükümetten herhangi bir yardım almamızın çok olası olmadığını düşünüyorum.
- I think it's highly unlikely that we'll ever get any help from the national government.
Tuna'nın su seviyesi rekor yüksekliğe ulaştı.
- The Danube's water level has reached a record high.
Yüksek atlamada dünya rekoru kırdı.
- She set the world record for the high jump.
Bu kameranın fiyatı çok yüksektir.
- The price of this camera is very high.
Bu arabanın fiyatı çok yüksek.
- The price of this car is very high.
Bu iş yüksek derecede yetenek gerektiriyor.
- This work calls for a high degree of skill.
Üniversite ona en yüksek dereceyi bahşetti.
- The university conferred its highest degree on him.
Fiyatlar on üç yılın doruk noktasına çıktı.
- Prices have reached a 13-year high.
Everest dağının doruk noktası dünyada en yüksek noktadır.
- The peak of mount Everest is the highest spot in the world.
Siz ne kadar yükseğe sıçrayabilirsiniz?
- How high can you jump?
Fare çok yükseğe sıçrasa da, kedi tarafından yakalanır.
- If jumps too high the rat - it's captured by the cat.
Yükseğe tırmandıkça atmosfer incelir.
- The atmosphere becomes thinner as you climb higher.
Daha yukarıya giderken hava incelir.
- As you go up higher, the air becomes thinner.
parents scored less highly on the tests.
Bu tekne üstün kaliteli alüminyum ve yüksek güçlü demir ile yapılır.
- This boat is made with high grade aluminum and high strength iron.
Egzosfer atmosferin en üst tabakasıdır. 10.000 kilometreye kadar termosferin üstünden uzanır.
- The exosphere is the highest layer of the atmosphere. It extends from the top of the thermosphere up to 10,000 kilometers.
Hiçbir kuş gereğinden çok yükseğe uçmaz, eğer ki kendi kanatlarıyla uçuyorsa.
- No bird soars too high if he soars with his own wings.
Biz yukarıya giderken hava incelir.
- As we go up higher, the air becomes thinner.
Zürafa yüzemez çünkü ağırlık merkezi çok yukarıda olduğundan baş aşağı döner.
- The giraffe cannot swim because its centre of gravity is so high that it would topple over.
Şiddetli rüzgarlar yüksek profilli araçlar için seyahati tehlikeli yapıyorlar.
- Gusty winds are making travel hazardous for high profile vehicles.
Onlar lüks içinde yaşıyorlar.
- They're eating high on the hog.
Milli piyangoyu kazanırsam, lüks içinde yaşayabilirim.
- If I win the lottery, I'll be able to live high on the hog.
He is in a highly visible job.
He spoke highly of you.
Costs have grown higher this year again.
I certainly can't sing that high.
The note was too high for her to sing.
How high above land did you fly?.
That pill gave me a high for a few hours, before I had a comedown.
... The best predictor of success in a highly competitive ...
... know these decisions a highly contextual the economic idea of consistency of ...