hiççi

listen to the pronunciation of hiççi
Turkish - English
nihilist

Mary renounced her moral values and became a nihilist. - Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.

nihilist " nihilist; nihilistic" nihilist
hiç
nothing

I've got nothing to say to him. - Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.

There is nothing concealed that will not be revealed. - Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.

hiç
never

I've never seen such a wonderful sunset. - Böyle harika bir günbatımı hiç görmemiştim.

I had never seen a panda until I went to China. - Çin'e gidene kadar hiç panda görmemiştim.

hiç
none

None of the computers can continue to run with a burnt card. - Hiçbir bilgisayar yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.

None of the computers can continue to run with a burnt card. - Bilgisayarların hiçbiri yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.

hiç
any

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

There wasn't anyone in the room. - Odada hiç kimse yoktu.

hiç
zero

Nobody got zero in that test. - Hiç kimse o testten sıfır almadı.

hiç
{s} whatsoever

In the old days, there were no telephones or electricity whatsoever. - Eski günlerde hiçbir telefon ya da elektrik yokmuş.

No creature whatsoever can live in space. - Hiçbir yaratık uzayda yaşayamaz.

hiç
at all

It serves you right that you failed your exam. You didn't study for it at all. - Sınavda başarısız olarak hakettiğin cezayı gördün,sınava hiç çalışmadın.

To tell the truth, this matter does not concern it at all. - Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.

hiç
{i} nil

No river in the world is longer than the Nile. - Dünyada hiçbir nehir Nil'den daha uzun değildir.

hiç
ever

Have you ever seen Tokyo Tower? - Tokyo Kulesi'ni hiç gördün mü?

Have you ever been to Canada? - Hiç Kanada'ya gittin mi?

hiç
ought

I have no idea what I ought to do. - Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.

hiç
nix
hiç
aught
hiç
not at all

What that politician said is not at all true. - O politikacının söylediği hiç gerçek değil.

He is not at all a gentleman. - O hiç centilmen değil.

hiç
not a dreg
hiç
naught
hiç
cipher
hiç
nought
hiç
far from

I am far from satisfied with the result. - Sonuçtan hiç memnun değilim.

He is far from happy. - O, hiç mutlu değildir.

hiç
no
hiç
not an iota
hiç
no whit
hiç
not in the least

You must be tired after a long day. No, not in the least. - Uzun bir günün ardından yorgun olmalısın. Hayır, hiçbir şekilde.

She was not in the least pleased with my present. - O, hediyemden hiç memnun olmadı.

hiç
nary
hiç
null
hiç
nobody

Nobody lives in this house. - Bu evde hiç kimse yaşamıyor.

Nobody knows what will happen next. - İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.

hiç
not a whit
hiç
ne'er
hiç
dust

Don't you ever dust this place? - Bu yerin hiç tozunu almıyor musun?

Is there any home remedy for dust mites? - Toz akarları için hiç ev çözümü var mı?

hiç
{i} zilch
hiç
whatever

When he is drunk, he grumbles and fights. When he is sober, he lies on whatever comes to hand and says nothing. - O sarhoşken, homurdanıyor ve kavga ediyor. O ayıkken, eline ne gelirse atıyor ve hiçbir şey söylemiyor.

Whatever happens, I won't tell anybody about it. - Ne olursa olsun, hiç kimseye bunun hakkında bir şey anlatmayacağım.

hiç
by any means

He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion. - O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.

hiç
(deyim) far from it
hiç
e'er
hiç
not by a long sight
hiç
least of all
hiç
so far from
hiç
not exactly
hiç
not by a long ways
hiç
not one iota
hiç
in no way

Death in no way differs from life. - Ölüm hiç bir şekilde yaşamdan farklı değildir

His logic is in no way defensible. - Onun mantığı hiçbir şekilde savunulabilir değil.

hiç
(deyim) not a bit of it!
hiç
(Felsefe) nihil

Mary renounced her moral values and became a nihilist. - Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.

hiç
(deyim) when hell freezes over
hiç
for the life of me
hiç
a fat lot
hiç
not in the slightest
hiç
hardly

He hardly studies chemistry. - O, neredeyse hiç kimya çalışmaz.

There was hardly anyone in the room. - Odada hiç kimse yoktu.

hiç
not half
hiç
by no means

She is by no means polite. - O hiçbir şekilde kibar değil.

Nick is by no means satisfied with the reward. - Nic hiçbir şekilde ödülden memnun değil.

hiç
for nuts
hiç
nullity
hiç
(in questions and negative sentences) ever; at all
hiç
never, not at all; (soruda) ever; (addan önce) no; any; nothing
hiç
never, not at all
hiç
nothing, nothing at all
hiç
{k} not by a long shot
hiç
neer
hiç
{s} superficial

Do people ever accuse you of being superficial? - İnsanlar seni hiç yüzeysel olmakla suçlar mı?

hiç
tuppence
hiç
whit

Have your ever followed the White Rabbit to its hole? - Sen hiç beyaz tavşanı deliğine kadar izledin mi?

The next morning the White Duck wandered round the pond, looking for her little ones; she called and she searched, but could find no trace of them. - Ertesi sabah Beyaz Ördek, yavrularını arayarak göletin etrafında dolandı durdu; isimleriyle seslendi, aradı taradı ama onlara dair hiçbir ize rastlayamadı.

hiç
minus
hiççi
Favorites