Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
I've got nothing to say to him.
- Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.
There is nothing concealed that will not be revealed.
- Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.
I've never seen such a wonderful sunset.
- Böyle harika bir günbatımı hiç görmemiştim.
I had never seen a panda until I went to China.
- Çin'e gidene kadar hiç panda görmemiştim.
None of the computers can continue to run with a burnt card.
- Hiçbir bilgisayar yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.
None of the computers can continue to run with a burnt card.
- Bilgisayarların hiçbiri yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
There wasn't anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
Nobody got zero in that test.
- Hiç kimse o testten sıfır almadı.
In the old days, there were no telephones or electricity whatsoever.
- Eski günlerde hiçbir telefon ya da elektrik yokmuş.
No creature whatsoever can live in space.
- Hiçbir yaratık uzayda yaşayamaz.
It serves you right that you failed your exam. You didn't study for it at all.
- Sınavda başarısız olarak hakettiğin cezayı gördün,sınava hiç çalışmadın.
To tell the truth, this matter does not concern it at all.
- Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
No river in the world is longer than the Nile.
- Dünyada hiçbir nehir Nil'den daha uzun değildir.
Have you ever seen Tokyo Tower?
- Tokyo Kulesi'ni hiç gördün mü?
Have you ever been to Canada?
- Hiç Kanada'ya gittin mi?
I have no idea what I ought to do.
- Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.
What that politician said is not at all true.
- O politikacının söylediği hiç gerçek değil.
He is not at all a gentleman.
- O hiç centilmen değil.
I am far from satisfied with the result.
- Sonuçtan hiç memnun değilim.
He is far from happy.
- O, hiç mutlu değildir.
You must be tired after a long day. No, not in the least.
- Uzun bir günün ardından yorgun olmalısın. Hayır, hiçbir şekilde.
She was not in the least pleased with my present.
- O, hediyemden hiç memnun olmadı.
Nobody lives in this house.
- Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
Don't you ever dust this place?
- Bu yerin hiç tozunu almıyor musun?
Is there any home remedy for dust mites?
- Toz akarları için hiç ev çözümü var mı?
When he is drunk, he grumbles and fights. When he is sober, he lies on whatever comes to hand and says nothing.
- O sarhoşken, homurdanıyor ve kavga ediyor. O ayıkken, eline ne gelirse atıyor ve hiçbir şey söylemiyor.
Whatever happens, I won't tell anybody about it.
- Ne olursa olsun, hiç kimseye bunun hakkında bir şey anlatmayacağım.
He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion.
- O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.
Death in no way differs from life.
- Ölüm hiç bir şekilde yaşamdan farklı değildir
His logic is in no way defensible.
- Onun mantığı hiçbir şekilde savunulabilir değil.
Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
He hardly studies chemistry.
- O, neredeyse hiç kimya çalışmaz.
There was hardly anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
She is by no means polite.
- O hiçbir şekilde kibar değil.
Nick is by no means satisfied with the reward.
- Nic hiçbir şekilde ödülden memnun değil.
Do people ever accuse you of being superficial?
- İnsanlar seni hiç yüzeysel olmakla suçlar mı?
Have your ever followed the White Rabbit to its hole?
- Sen hiç beyaz tavşanı deliğine kadar izledin mi?
The next morning the White Duck wandered round the pond, looking for her little ones; she called and she searched, but could find no trace of them.
- Ertesi sabah Beyaz Ördek, yavrularını arayarak göletin etrafında dolandı durdu; isimleriyle seslendi, aradı taradı ama onlara dair hiçbir ize rastlayamadı.