heyecanlanmayan

listen to the pronunciation of heyecanlanmayan
Turkish - English
unmoved
unemotional
heyecan
thrill

In the most thrilling moment, everyone looked very tense. - En heyecanlı anda herkes çok gergin görünüyordu.

We had a thrilling time at the theme park. - Biz tema parkında heyecan verici bir zaman geçirdik.

heyecan
{i} excitement

I waited for the curtain to rise with my heart beating in excitement. - Ben, kalbim heyecanla atarken perdenin yükselmesini bekledim.

When the excitement died down, the discussion resumed. - Heyecan azalınca,tartışma devam etti.

heyecan
sensation

The movie created a great sensation. - Film büyük bir heyecan yarattı.

The news was sensational. - Haber heyecan vericiydi.

heyecan
excitement, thrill, flutter, fluster, the jitters, kick; enthusiasm, emotion
heyecan
{i} fever

You're still feverish. - Sen hâlâ heyecanlısın.

heyecan
{i} emotion

She didn't display any type of emotion. - O herhangi tipte heyecan göstermedi.

Tom listened to what Mary had to say without showing any emotion. - Tom Mary'nin söylemek zorunda olduğu şeyi herhangi bir heyecan göstermeden dinledi.

heyecan
{i} spice
heyecan
affect
heyecan
{i} stir

The news caused a huge stir. - Haber büyük bir heyecan yarattı.

The news is creating a stir. - Haber heyecan yaratıyor.

heyecan
taking
heyecan
trepidation
heyecan
jitter
heyecan
agitate

Tom is still very agitated. - Tom hâlâ çok heyecanlı.

Tom got very agitated. - Tom çok heyecanlandı.

heyecan
ery
heyecan
enthusiasim
heyecan
whirl
heyecan
turn

She turned on her lover. - O, aşkını heyecanlandırdı.

He turns me on when he wears those clothes. - O, bu elbiseyi giydiği zaman beni heyecanlandırır.

heyecan
ardour
heyecan
storm
heyecan
flutter
heyecan
buck fever
heyecan
perturbation
heyecan
scene

That's a heartwarming scene. - Bu heyecanlandırıcı bir sahne.

heyecan
flurry
heyecan
tumult
heyecan
spirit
heyecan
jitters
heyecan
ferment
heyecan
feeling
heyecan
tizzy
heyecan
stew
heyecan
vibe
heyecan
excited to
heyecan
thrill to

It's always a thrill to play with you. - Seninle oynamak her zaman bir heyecan.

heyecan
ardour [Brit.]
heyecan
animation
heyecan
flush
heyecan
fermentation
heyecan
agitation
heyecan
flap
heyecan
ardor
heyecan
commotion
heyecan
fire
heyecan
excitement; ardor; agitation; emotion
heyecan
enthusiasm

I don't share your enthusiasm. - Ben de senin heyecanını paylaşmıyorum.

The children played in the mud with enthusiasm. - Çocuklar heyecanla çamurda oynadılar.

heyecan
exaltation
heyecan
dither
heyecan
bang
heyecan
drama

It was a dramatic moment. - Heyecan verici bir andı.

heyecan
suspense (pleasant excitement as to the outcome of a situation)
heyecan
the shivers
heyecan
tension
heyecan
{i} kick

He killed the old lady just for kicks. - Sadece heyecan olsun diye yaşlı bayanı öldürdü.

Did you do it just for kicks? - Sadece heyecan olsun diye mi bunu yaptın?

heyecan
{i} rhapsody
heyecan
{i} vibes
heyecan
fluster
heyecan
{i} yeast
heyecan
swivet
heyecan
splash
heyecan
{i} twitter
heyecan
state

Tom was in a very agitated state. - Tom çok heyecanlı bir durumdaydı.

heyecan
{i} ruffle
heyecan
{i} furore
heyecan
{i} wallop
heyecan
frisson
heyecan
{i} furor
heyecan
{i} vibration
heyecan
{i} pucker
heyecan
{i} warmth
heyecan
{i} springtide
heyecan
{i} glow
heyecan
razzle dazzle
heyecan
{i} tingle
heyecan
{i} shiver
Turkish - Turkish

Definition of heyecanlanmayan in Turkish Turkish dictionary

HEYECAN
(Osmanlı Dönemi) Coşkunluk. Coşmak
HEYECAN
(Osmanlı Dönemi) Birden bire şiddetle hislenme. Ürperme
heyecan
Coşku
heyecan
Sevinç, korku, kızgınlık, üzüntü, kıskançlık, sevgi gibi sebeplerle ortaya çıkan güçlü ve geçici duygu durumu