Everything was exciting to me when I visited Spain for the first time.
- İspanya'yı ilk ziyaretimde her şey beni heyecanlandırıyordu.
Ice hockey is an exciting sport.
- Buz hokeyi heyecanlandırıcı bir spordur.
Money doesn't excite me. It calms me.
- Para beni heyecanlandırmıyor. Beni sakinleştiriyor.
His home run excited the crowd.
- Onun tur vuruşu kalabalığı heyecanlandırdı.
Please don't get Tom excited.
- Lütfen Tom'u heyecanlandırma.
The game excited lots of people.
- Oyun çok sayıda insanı heyecanlandırdı.
My cat is thrilled with joy when she gets fish for dinner.
- Kedi akşam yemeği için balık aldığında sevinçten heyecanlandı.
Everybody was thrilled by his story.
- Herkes onun hikayesi tarafından çok heyecanlandı.
Tom will be thrilled to see you.
- Tom seni görmekten heyecanlanacak.
He's thrilled with his new job.
- O, yeni işinde heyecanlanıyor.