Linda was wildly excited to learn that her aunt Nancy was coming to visit her.
- Linda teyzesi Nancy'nin onu ziyaret etmek için geldiğini öğrendiği için aşırı heyecanlıydı.
I'm too excited to eat anything.
- Bir şey yiyemeyecek kadar çok heyecanlıyım.
He has written a number of exciting detective stories.
- O, bir dizi heyecanlı dedektif hikâyesi yazdı.
He was young and exciting.
- Genç ve heyecanlıydı.
Tom seems to be happy and excited.
- Tom mutlu ve heyecanlı görünüyor.
I'm very excited and happy.
- Çok heyecanlı ve mutluyum.
Tom is nervous and excited.
- Tom sinirli ve heyecanlı.
I'm nervous and excited.
- Ben kaygılı ve heyecanlıyım.
What an exciting time to be alive.
- Hayatta kalmak için ne heyecanlı bir zaman.
In the most thrilling moment, everyone looked very tense.
- En heyecanlı anda herkes çok gergin görünüyordu.
It was a little hectic.
- O biraz heyecanlıydı.
That week in Boston was pretty hectic.
- Boston'daki o hafta oldukça heyecanlıydı.
You're still feverish.
- Sen hâlâ heyecanlısın.
I feel tense and agitated when I have too much work to do.
- Yapacak çok işim olduğu zaman gergin ve heyecanlı hissediyorum.
Tom is looking a bit agitated.
- Tom biraz heyecanlı görünüyor.