O, paranın kendi payına düşenini almakta tereddüt etmedi
- He did not hesitate in taking his share of the money.
O bir süre tereddüt etti.
- He hesitated for a while.
O, hiç tereddüt etmeden kendi arabasını sattı.
- He sold his own car without hesitation.
Biraz tereddütten sonra kitabı masaya koydu.
- After some hesitation, he laid the book on the desk.
Gerçek dövüşte, duraksamanın çok tehlikeli bir şey olduğunu unutmamalısın.
- In real combat, you must not forget that hesitation is a very dangerous thing.
Mary duraksamadan buz gibi suya atladı.
- Mary jumped into the icy water without hesitation.
Tom çekinmeden arabasını sattı.
- Tom sold his car without hesitation.
Mary çekinmeden buzlu suya atladı.
- Mary jumped into the icy water without hesitation.
He hesitated whether to accept the offer or not; men often hesitate in forming a judgment.
Just hint a fault, and hesitate dislike.
... I would hesitate to use the word danger in relation to ...
... Why they hesitate to release the data? ...