O buraya öğleden önce geldi.
- He came here before noon.
Öğlen yemeğimizi genellikle öğlen yeriz.
- We usually have lunch at noon.
Ken öğlene kadar evde olacaktır.
- Ken will be at home until noon.
Onunla öğlen randevum var.
- I have an appointment with him at noon.
Tom, Mary'nin öğle yemeğini her zaman öğle vakti yediğini söylüyor.
- Tom says Mary always eats lunch at noon.