I have almost no appetite.
- Hemen hemen hiç iştahım yok.
Tom and Mary quarrel almost every day.
- Tom ve Mary hemen hemen her gün kavga ederler.
Tom is just about as tall as you are.
- Tom hemen hemen senin kadar uzun.
When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
- İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
- İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
In America, my schedule is different and unique nearly every day.
- Amerika'da, benim programım hemen hemen her gün farklı ve benzersizdir.
Learning probably takes place in virtually every activity in which we take part.
- Öğrenme muhtemelen hemen hemen katıldığımız her faaliyette yer alır.
Tom eats out almost every night.
- Tom hemen hemen her gece dışarıda yer.
I cried myself to sleep almost every night.
- Hemen hemen her gece uyumak için ağladım.
He has all but finished the work.
- Hemen hemen işi bitirdi.
Tom comes here practically every day.
- Tom hemen hemen her gün buraya gelir.
We're practically family.
- Biz hemen hemen aileyiz.
Just about everyone came.
- Hemen hemen herkes geldi.
Tom could be just about anywhere by now.
- Tom artık hemen hemen her yerde olabilr.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
Without her glasses she was as good as blind.
- Gözlüksüz o hemen hemen kördür.
Tom and Mary are as good as married.
- Tom ve Mary hemen hemen evlidir.
The patient is much the same as yesterday.
- Hasta dünkü durumuyla hemen hemen aynı.
That's pretty much all you need to know.
- Bütün bilmen gereken hemen hemen bu.
In America, my schedule is different and unique nearly every day.
- Amerika'da, benim programım hemen hemen her gün farklı ve benzersizdir.
When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
- İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
Tom barely speaks to me anymore.
- Tom artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
It barely ever rains here.
- Burada hemen hemen hiç yağmur yağmaz.
That's pretty much everything you need to know.
- Bilmen gereken her şey hemen hemen bu.
That was pretty much perfect.
- O hemen hemen mükemmeldi.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
Scarcely had the rain stopped before a rainbow appeared.
- Bir gökkuşağı belirmeden önce, hemen hemen yağmur durmuştu.
Learning probably takes place in virtually every activity in which we take part.
- Öğrenme muhtemelen hemen hemen katıldığımız her faaliyette yer alır.
Almost all implementations of virtual memory divide the virtual address space of an application program into pages; a page is a block of contiguous virtual memory addresses.
- Hemen hemen tüm sanal bellek uygulamaları bir uygulama programının sanal adres alanını sayfalara böler; bir sayfa bitişik sanal bellek adreslerinden oluşan bir bloktur.
We must start at once.
- Biz hemen başlamalıyız.
I recognized him at once, because I had seen him before.
- Onu hemen tanıdım, çünkü onu daha önce görmüştüm.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
I can't reply your message immediately, for I can't type fast.
- Hızlı yazamadığım için mesajına hemen cevap veremiyorum.
Tom instantly regretted what he said.
- Tom söylediğine hemen pişman oldu.
I was instantly attracted to her.
- Ondan hemen etkilendim.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
It's hardly raining at all.
- Hemen hemen hiç yağmur yağmıyor.
I hardly ever use cash anymore.
- Artık hemen hemen hiç nakit kullanmıyorum.
Tom hardly ever speaks to me anymore.
- Tom artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
The mother said little to the daughters.
- Anne kızlarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
The mother said little to the sons.
- Anne oğullarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
Layla and Sami barely knew each other.
- Leyla ve Sami birbirlerini hemen hemen hiç tanımıyorlardı.
It barely ever rains here.
- Burada hemen hemen hiç yağmur yağmaz.
Please make your reservations promptly.
- Lütfen hemen rezervasyonunuzu yaptırın.
What way do you vote, Matthew? Conservative, said Matthew promptly.
- Hangi şekilde oy veriyorsun, Matthew? Muhafazakar dedi Matthew hemen.
I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met.
- Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
Tom died almost instantaneously.
- Tom neredeyse hemen öldü.
The firemen had the fire out in no time.
- İtfaiyeciler yangını hemen söndürdüler.
Wait for me. I'll be back in no time.
- Beni bekle. Hemen döneceğim.
I'll be there the first thing in the morning.
- Sabah hemen orada olacağım.
You should clean that cut straight away, you don't want to get an infection!
- O kesiği hemen temizlemelisin, enfeksiyon kapmak istemezsin!
He'll be out at lunch now, so there's no point phoning straight away.
- O şimdi öğle yemeğinde dışarıda olacak, bu yüzden hemen aramamız bir işe yaramaz.
Tom usually goes to bed just before midnight.
- Tom genellikle gece yarısından hemen önce yatmaya gider.
Tom has a small farm just outside of Boston.
- Tom'un Boston'un hemen dışında küçük bir çiftliği var.
Mr Yoshida directed me to come at once.
- Bay Yoshida hemen gelmemi emretti.
Call the doctor right away.
- Hemen doktoru arayın.
She said she would be back right away.
- O, hemen geri döneceğini söyledi.
I told my wife to get ready in a hurry.
- Karıma hemen hazırlanmasını söyledim.
I plan to reply to his letter right away.
- Onun mektubunu hemen yanıtlamayı planlıyorum.
Call the doctor right away.
- Hemen doktoru arayın.
Tom died almost instantaneously.
- Tom neredeyse hemen öldü.
He'll be out at lunch now, so there's no point phoning straight away.
- O şimdi öğle yemeğinde dışarıda olacak, bu yüzden hemen aramamız bir işe yaramaz.
I'll come to you straight away.
- Hemen sana geleceğim.
Your ideas are hardly practical.
- Sizin fikirleriniz hemen hemen hiç pratik değil.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
We're getting out of here in a moment.
- Hemen şimdi buradan çıkıyoruz.
What way do you vote, Matthew? Conservative, said Matthew promptly.
- Hangi şekilde oy veriyorsun, Matthew? Muhafazakar dedi Matthew hemen.
Please make your reservations promptly.
- Lütfen hemen rezervasyonunuzu yaptırın.
Exams are right after summer vacation.
- Sınavlar yaz tatilinden hemen sonradır.
We have exams right after summer vacation.
- Yaz tatilinden hemen sonra sınavlarımız var.
Masanın hemen önünde.
My grandmother used to go out for a walk almost every day, but now she seldom, if ever, goes out.
- Büyükannem hemen hemen her gün bir yürüyüş için dışarı çıkardı fakat şimdi o nadiren, kırk yılda bir, dışarı çıkar.
I suppose it makes sense to go ahead and pay the bill right now.
- İlerlemek ve faturayı hemen ödemek sanırım mantıklı olur.
They hired Tom on the spot.
- Onlar Tom'u hemen oracıkta tuttu.
I paid his wages on the spot.
- Maaşını hemen ödedim.
As soon as the argument ended, I left the office forthwith.
- Tartışma sona erer ermez, ben hemen ofisten ayrıldım.
As soon as you see this E-mail please reply right away.
- Bu e-postayı görür görmez lütfen hemen cevapla.
As soon as the argument ended, I left the office forthwith.
- Tartışma sona erer ermez, ben hemen ofisten ayrıldım.
Get ready for the trip at once.
- Hemen yolculuğa hazırlan.
I recognized him at once, because I had seen him before.
- Onu hemen tanıdım, çünkü onu daha önce görmüştüm.
Tom left the house shortly after Mary left.
- Tom Mary gittikten hemen sonra evden ayrıldı.
Tom remarried shortly after his wife's death.
- Tom karısının ölümünden hemen sonra yeniden evlendi.
Tom left to go fishing shortly before dawn.
- Tom şafaktan hemen önce balık tutmaya gitmek için ayrıldı.
He reached home shortly before five o'clock.
- Saat beşten hemen önce eve vardı.
I want you to leave right now.
- Hemen şimdi ayrılmanı istiyorum.
Please come right now.
- Lütfen hemen şimdi gel.
Yes, but she left just now.
- Evet, ama o hemen şimdi gitti.
I'm coming to you just now.
- Hemen şimdi sana geliyorum.