O, elinde bir kalem tutuyor.
- He held a pen in his hands.
Resim bir iğne ile tutturuldu.
- The picture was held on by a pin.
Birisi sorumlu tutulmak zorunda.
- Someone's got to be held accountable.
Sadece onun elini tutmak istiyorum.
- I just want to hold her hand.
Oluklu kaşıklar geleneksel pelin ayininde belirli bir role sahiptir.Onlar bir adet küp şekeri soğuk suyla bardaklarının içine eritmek için küp şekeri bardağın üstünde tutmak için kullanılır.
- Slotted spoons have a particular role in the traditional absinthe ritual. They are used to hold a sugar cube over a glass as one dissolves it into her drink with cold water.
Biz, partiyi düzenlemek için bir oda kiralamak zorundayız.
- We have to rent a room to hold the party in.
Tom toplantıyı düzenlemek için uygun bir yer arıyor.
- Tom is looking for a suitable place to hold the meeting.
Polisler kalabalığı geride tuttu.
- The police held back the crowd.
Polis protestocuları geri tuttu.
- The police held back the protesters.
Rio karnavalı şubat ayında yapılır.
- Rio's carnival is held in February.
Maçtan önce Yoyogi stadyumunda bir açılış töreni yapıldı.
- Before the match, an opening ceremony was held in the Yoyogi stadium.
Tom barajın tutmayacağını bilemezdi.
- Tom had no way of knowing that the dam wouldn't hold.
Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
- To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
Kayanın üzerinde el ya da ayak için tutunacak yerler yoktu.
- There were no holds for hand or foot on the rock.
Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
- Tom was unable to hold a job or live by himself.
O onun işini engelliyor.
- He is holding up her work.
Birisi sorumlu tutulmak zorunda.
- Someone's got to be held accountable.
Tom, Mary ve John'un el tutuştuğunu gördü.
- Tom saw Mary and John holding hands.
Tom ve Mary el ele tutuşuyorlar.
- Tom and Mary are holding hands.
Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
- I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
Sanırım mesleğime tutunabilirim.
- I hope I can hold on to my job.
Dilini tut, yoksa öldürüleceksin.
- Hold your tongue, or you'll be killed.
Bu salon 2,000 kişi almaktadır.
- This hall holds 2,000 people.
Mütevelli Yönetim kurulu yurt dışı holdingleri görevden almak için oy kullandı.
- The Board of Trustees voted to divest the organization's overseas holdings.
Seni geride tutmak istemiyorum.
- I don't want to hold you back.
A German man with a long-held grudge against a dentist tried to run him over but got the wrong dentist.
Birisi sorumlu tutulmak zorunda.
- Someone's got to be held accountable.
Kural bu durumda geçerlidir.
- The rule holds good in this case.
Acaba Tom'un durumu nasıl?
- I wonder how Tom is holding up.
Nancy'nin kocası üzerinde bir etkisi var.
- Nancy has a hold on her husband.
Hold the suspect in this cell.
We hold these truths to be self-evident, that all men are created equal, that they are endowed by their Creator with certain unalienable Rights, that among these are Life, Liberty and the pursuit of Happiness.
The general ordered the colonel to hold his position at all costs.
Hold a table for us at 7:00.
We have a hold here for you.
So I felt my way down the passage back to the vault, and recked not of the darkness, nor of Blackbeard and his crew, if only I could lay my lips to liquor. Thus I groped about the barrels till near the top of the stack my hand struck on the spile of a keg, and drawing it, I got my mouth to the hold.
... So the dinosaurs kind of held us back. ...
... will be held accountable. And I am ultimately responsible for what's taking place there ...