Lincoln's parents remained poor all their lives.
- Lincoln'un ebeveynleri tüm hayatları boyunca fakir kaldılar.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
- Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
Facebook, Twitter, YouTube and Blogger are threatening our life.
- Facebook, Twitter, YouTube ve Blogger hayatımızı tehdit ediyor.
Products with GMO are dangerous to human life.
- GDO'lu ürünler insan hayatı için tehlikelidir.
Tom started to feel like his life wasn't worth living.
- Tom hayatı yaşamaya değmezmiş gibi düşünüyor.
He earns his living by teaching English.
- Hayatını İngilizce öğreterek kazanıyor.
It was one of the most incredible experiences of my life.
- Hayatımın en inanılmaz deneyimlerinden biriydi.
It was the greatest experience of my life.
- Bu benim hayatımın en büyük bir deneyimiydi.
Communism will never be reached in my lifetime.
- Hayatımda kominizme asla ulaşılmayacak.
Her dream of a lifetime finally came true.
- Hayatının rüyası sonunda gerçek oldu.
Tom has devoted his life to the anti-nuclear-energy movement.
- Tom, anti-nükleer enerji hareketine hayatını adadı.
Tom has devoted his life to the movement against nuclear energy.
- Tom nükleer enerjiye karşı hareket için hayatını adadı.
Unless a nation's existence is in peril, war is murder.
- Bir ulusun hayatı tehlikede değilse, savaş cinayettir.
The only reason for the existence of a novel is that it does attempt to represent life.
- Bir romanın varlığının tek nedeni hayatı temsil etmek için girişimde bulunmasıdır.
He found it very difficult to adjust himself to life in the new school.
- O, yeni okuldaki hayata kendini alıştırmayı çok zor buldu.
The sun is essential to life.
- Güneş hayat için olmazsa olmazdır.
Good nutrition is vital for an infant's growth.
- İyi beslenme bir bebeğin büyümesi için hayati önem taşımaktadır.
The elevators in a skyscraper are vital systems.
- Bir gökdelendeki asansörler hayati sistemlerdir.
It was a race against the clock to save Fadil's life.
- Fadıl'ın hayatını kurtarmak için zamana karşı bir yarıştı.
Tom had one big ambition in life. That was to become a race car driver.
- Tom'un hayatta büyük bir hırsı vardı. O bir yarış arabası sürücüsü olmaktı.
Health and vitality are important for long life.
- Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.
- Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun.
Mars'ta yaşam var mı?
- Mars'ta hayat var mı?