hayatlar

listen to the pronunciation of hayatlar
Turkish - English
lives

Thousands and thousands of soldiers lost their lives. - Binlerce ve binlerce asker hayatlarını kaybetti.

They expressed satisfaction with their lives. - Hayatlarından memnun olduklarını ifade ettiler.

Third-person singular simple present indicative form of live
plural form of life
Lives is the third person singular form of live. Plural of life. the plural of life
of Life
Alive; living; with life
Irregular plural of life
2nd person singular present of to live
Lives is the plural of life
pl
hayat
life

Life is not an exact science, it is an art. - Hayat kesin bir bilim değildir, bir sanattır.

Life never ends but earthly life does. - Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.

hayat
living

He earns his living by teaching English. - Hayatını İngilizce öğreterek kazanıyor.

Tom started to feel like his life wasn't worth living. - Tom hayatı yaşamaya değmezmiş gibi düşünüyor.

hayat
experience

Life isn't a problem to be solved, but a reality to be experienced. - Hayat çözümlenecek bir problem değildir, ama deneyimlenecek bir gerçekliktir.

It was one of the best experiences of my life. - Hayatımın en iyi tecrübelerinden biriydi.

hayat
lifetime

Communism will never be reached in my lifetime. - Hayatımda kominizme asla ulaşılmayacak.

Tatoeba: We've got more sentences than your mom could ever say in her lifetime. - Tatoeba: Annenin hayatı boyunca şimdiye kadar söyleyebildiğinden daha fazla cümleye sahibiz.

Hayat
(Tıp) bio
hayat
movement

Tom has devoted his life to the anti-nuclear-energy movement. - Tom, anti-nükleer enerji hareketine hayatını adadı.

Tom has devoted his life to the movement against nuclear energy. - Tom nükleer enerjiye karşı hareket için hayatını adadı.

hayat
(Biyoloji) latent life
hayat
existence

The only reason for the existence of a novel is that it does attempt to represent life. - Bir romanın varlığının tek nedeni hayatı temsil etmek için girişimde bulunmasıdır.

Unless a nation's existence is in peril, war is murder. - Bir ulusun hayatı tehlikede değilse, savaş cinayettir.

hayat
patio
hayat
liveliness
hayat
lining
hayat
yard
hayat
courtyard
hayat
to life

The sun is essential to life. - Güneş hayat için olmazsa olmazdır.

It seems like it will take me a while to get accustomed to life here. - Buradaki hayata alışmak biraz zamanımı alacak gibi görünüyor.

hayat
prov. balcony
hayat
vita

Health and vitality are important for long life. - Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.

Good nutrition is vital for an infant's growth. - İyi beslenme bir bebeğin büyümesi için hayati önem taşımaktadır.

hayat
race

Tom's one big ambition in life was to become a race car driver. - Tom'un hayatta büyük bir tutkusu bir yarış arabası sürücüsü olmaktı.

Tom had one big ambition in life. That was to become a race car driver. - Tom'un hayatta büyük bir hırsı vardı. O bir yarış arabası sürücüsü olmaktı.

hayat
porch
hayat
courtyard (of a house)
hayat
heart's blood
hayat
life; existence; living; liveliness, movement
hayat
(Anatomi) bios
hayat
vitality

Health and vitality are important for long life. - Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.

Turkish - Turkish
(Osmanlı Dönemi) canlı, yaşayan
HAYAT
(Osmanlı Dönemi) Dirilik. Canlılık. Yaşama. Sağlık
HAYAT
(Osmanlı Dönemi) Fık: Allah (C.C.) kendi Zât-ı Ehadiyyetine mahsus bir hayat sıfatı ile muttasıftır. Bu, Hak Teâlâ'nın ilmi ile, irade ve kudret ile ittisafına hâs bir sıfattır. (Bak: Meratib-i hayat) (Hayat, şu kâinatın en ehemmiyetli gayesi.. hem en büyük neticesi.. hem en parlak nuru.. hem en lâtif mâyesi.. hem gayet süzülmüş bir hülâsası.. hem en mükemmel meyvesi.. hem en güzel zineti.. hem sırr-ı vahdeti.. hem rabıta-i ittihadı.. hem en yüksek kemali.. hem en güzel cemali.. hem kem
Hayat
yaşam

Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun. - Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun.

Sami yaşamını yeniden kurmaya çalışıyordu. - Sami hayatını yeniden inşa etmeye çalışıyordu.

hayat
Genellikle köy ve kasaba evlerinde, üstü kapalı, bir veya birkaç yanı açık sofa
hayat
Canlılığı gösteren hareket, kaynaşma
hayat
Eski evlerde salon
hayat
Canlı varlık; yaşamayı sağlayan şartların bütünü
hayat
iki katlı evlerin giriş bölümü
hayat
Durum: "Uzun dualardan sonra bana denizcilik hayatını anlatmaya başladı."- R. N. Güntekin
hayat
Hayat biçimi, içinde yaşanılan şartların bütünü, yaşantı
hayat
Avlu
hayat
Bir kimsenin tarihsel biyografisi, hayat öyküsü, hayat hikâyesi
hayat
lkon
hayat
Bir kimsenin tarihî biyografisi, hayat öyküsü, hayat hikâyesi
hayat
Doğumdan ölüme kadar geçen süre, ömür
hayat
Meslek ve durum
hayat
Geçim şartlarının bütünü: "Hayatımı yazılarımla kazanırım."- H. E. Adıvar
hayat
Doğumla ölüm arasında yaşan süre, ömür: "Hayat sahnesinde yetmiş üç yaşın basamaklarındayım."- H. F. Ozansoy
hayat
Sundurma
hayat
Yayladaki büyükbaş hayvanların barınağı
hayat
Yaşam, dirim
hayat
Yazgı, kader
hayat
Geçim şartlarının bütünü
hayat
Yaşamayı sağlayan şartların bütünü
hayat
Balkon