havayı

listen to the pronunciation of havayı
Turkish - English
air
Nothing; absence of anything
The atmospheric substance above the surface of the earth which animals breathe, formerly considered to be a single substance, one of the four basic elements of ancient philosophy and one of the five basic elements of Eastern traditions
East; athame; powers of the mind, the ability to analyze and understand, and to breathe, smell and hear; the qualities of the wind, freshness, dawn light, sudden insight, rational thought, perspective; white and pales shades of yellow and pink, birds, insects
If you air your opinions, you make them known to people. The whole issue was thoroughly aired at the meeting. = express
(Aria - ah-ree-ah) - one of the four creative elements, associated with the east and with the ritual wand
If you say that a decision or a situation is up in the air, you mean that it has not yet been completely settled or planned. He told reporters today that the president's trip to Moscow is up in the air. = undecided settled
To discuss varying viewpoints on a given topic
If a broadcasting company airs a television or radio programme, they show it on television or broadcast it on the radio. Tonight PBS will air a documentary called `Democracy In Action'. = broadcast + airing air·ing the airing of offensive material
a mixture of gases (especially oxygen) required for breathing; the stuff that the wind consists of; "air pollution"; "a smell of chemicals in the air"; "open a window and let in some air"; "I need some fresh air"
To broadcast, as with a television show
a distinctive but intangible quality surrounding a person or thing; "an air of mystery"; "the house had a neglected air"; "an atmosphere of defeat pervaded the candidate's headquarters"; "the place had an aura of romance"
A jump and flight during which the skier performs acrobatic moves in both moguls and aerials Two airs are required during each mogul run
our atmosphere, as in: The air quality where I live is not very good <gasp>
the mass of air surrounding the Earth; "there was great heat as the comet entered the atmosphere"; "it was exposed to the air"
medium for radio and television broadcasting; "the program was on the air from 9 til midnight"; "the president used the airwaves to take his message to the people"
If you air a room or building, you let fresh air into it. One day a week her mother systematically cleaned and aired each room
This is considered the mixture of gases that make up the earth's atmosphere The principal gases that compose dry air are Nitrogen (N2) at 78 09%, Oxygen (O2) at 20 946%, Argon (A) at 0 93%, and Carbon Dioxide (CO2) at 0 033% One of the most important constituents of air and most important gases in meteorology is water vapor (H2O)
Carriage; attitude; action; movement; as, the head of that portrait has a good air
Peculiar appearance; apparent character; semblance; manner; style
hava
weather

I don't want to talk about the weather. - Hava hakkında konuşmak istemiyorum.

The weather today is worse than yesterday. - Bugün hava dünkünden daha kötü.

hava
(Hukuk) air

Flowers and trees need clean air and fresh water. - Çiçeklerin ve ağaçların temiz havaya ve taze suya ihtiyacı vardır.

I'm at the airport now. - Şimdi havaalanındayım.

havayı alma
mare's nest
havayı bozmak
to dampen the spirits of a group
havayı temizlemek
to air-condition
havayı çekerek yapışmak
adhere by suction
havayı ısıtma
air heating
hava
spirit

The senior citizens' spirits were high in spite of the bad weather. - Yaşlıların ruhları kötü havaya rağmen yüksekti.

hava
surrounding air
hava
service

The weather service has issued a severe weather warning. - Hava hizmeti şiddetli hava uyarısı yayınladı.

Pilots communicate with airport services by radio. - Pilotlar telsizle havaalanı hizmetleri ile iletişim kurar.

hava
tone
hava
aura
hava
naught

The naughty girl assumed an air of innocence. - Yaramaz kız bir masum havası üstlendi.

hava
nil
hava
(Ticaret) common property
hava
ether
hava
showing-off
hava
boisterous
hava
{i} flavour
hava
{i} flavor
hava
ostentation
hava
climate

The climate here is colder than I expected. - Hava burada umduğumdan daha soğuk.

He will soon get used to the climate here. - Yakında buradaki havaya alışacaktır.

hava
mood

I'm really not in the mood for this. - Gerçekten bunun için havamda değilim.

Our teacher is in a good mood. - Öğretmenimizin havası yerinde.

hava
tune
hava
bubble

Rose was blowing bubbles. - Rose hava kabarcıkları üflüyordu.

hava
the element
hava
flourish
hava
style
hava
the air
hava
to air
hava
{i} splash
hava
air of
Hava
(Askeri) Advisory Group for Aerospace Research and Development
hava
ambience
hava
airs

The airspace around the airport was closed temporarily. - Havaalanı çevresindeki hava sahası geçici olarak kapatılmıştı.

Tom is always putting on airs. - Tom her zaman hava atıyor.

hava
law air rights
hava
strain

Air traffic controllers are under severe mental strain. - Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.

hava
swank
hava
showing off

Will you stop showing off? - Hava atmayı keser misin?

He's just showing off in front of the girls. - Tek yaptığı kızların önünde hava atmak.

hava
ambiance
hava
aroma
hava
splurge
hava
air; weather; atmosphere; climate; air, tune; wind; liking, pleasure; mood; style; attractiveness, charm; showing-off, airs, ostentation; naught, nothing, nil; aerial
hava
sky

The sky is likely to clear up. - Hava muhtemelen açacak.

Our hot-air balloon rose into the sky. - Sıcak hava balonumuz gökyüzüne yükseldi

hava
mus. pitch of a note
hava
melody, tune, air
hava
one's pleasure, whim; mood, humor, state of mind
hava
atmospheric
hava
atmosphere, prevailing emotional state
hava
shades
hava
nothing, bosh
hava
flavour [Brit.]
hava
wind, breeze
hava
aerial

The aircraft was conducting aerial reconnaissance. - Uçak havadan keşif yapıyor.

hava
air, atmosphere
hava
airs, affectation
hava
wind

It was cold, and in addition, it was windy. - Hava soğuktu ve üstelik rüzgarlıydı.

They were lost at sea, at the mercy of wind and weather. - Onlar rüzgar ve havanın elinde, denizde kayboldular.

hava
atmosphere

The hotel has a homey atmosphere. - Otelin ev gibi havası var.

The higher in the atmosphere you travel, the less air there is. - Atmosferde ne kadar yüksekte seyahat edersen o kadar az hava vardır.

hava
environment, social environment
hava
aero

They study aerospace engineering at the university. - Onlar üniversitede havacılık mühendisliği okuyorlar.

Leon works for the German Aerospace Center. - Leon Alman Havacılık ve Uzay Merkezi için çalışıyor.

hava
style, style of expression
hava
side
hava
vanity
hava
music

Music surrounds our lives like air. - Müzik hayatımızı hava gibi çevreler.

hava
smell

After the fire, the smell of smoke in the air lasted for days. - Yangından sonra, havadaki duman kokusu günlerce sürdü.

The air smells like spring flowers. - Hava bahar çiçekleri gibi kokuyor.

hava
cavatina
hava
mien
English - English

Definition of havayı in English English dictionary

Hava
{i} female first name (Hebrew)
Turkish - Turkish

Definition of havayı in Turkish Turkish dictionary

HAVA
(Osmanlı Dönemi) Müzikte ezgili ses, sad
HAVA
(Osmanlı Dönemi) Bir binanın üzerine kat çıkma hakkı
HAVA
(Osmanlı Dönemi) (Hevâ) Hava. Dünyayı çeviren atmosfer. Cevv. Yer ile gök arası
HAVA
(Osmanlı Dönemi) Bir yerin hâli ve sıhhat bakımından durumu
HAVA
(Osmanlı Dönemi) Hafif yel
Hava
esir
Hava
ambiyans
hava
Sonuçsuz, anlamsız, boş durum, davranış, söz. Çekicilik, albeni, alım, cazibe
hava
Çekicilik, albeni, alım, cazibe
hava
Canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu
hava
Müzik parçalarında tür: "Kâğıthane havası tutturur, bahriye çiftetellisi çalardık."- S. F. Abasıyanık
hava
Keyif, âlem
hava
Duygular
hava
Görünüş, davranış, söz vb. için bir kimsenin durumunu belirten özellik: "Buna rağmen öyle kibar ve asil havası vardır ki, bu damga bile onu çirkinleştiremez, inadına daha bir uçarı, daha bir sevimli yapar."- H. Taner
hava
Bir kimsenin durumunu belirten özellik
hava
Gökyüzü
hava
Çevreyi kuşatan boşluk
hava
Meteorolojik olayların bütünü: "Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu."- M. Ş. Esendal
hava
Esinti
hava
Meteorolojik olayların bütünü
hava
Gökyüzü doğrultusunda
hava
Durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans
hava
Müzik aletlerinden çıkan ses perdesi
hava
Müzik parçalarında tür
hava
Tarz, üslûp
hava
Onların diliyle, onların sesiyle, onların havasıyla..."- Y. Z. Ortaç
hava
Canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu: "Havanın üşütecek kadar serinlemiş olmasına göre sabah yakın."- R. N. Güntekin
hava
Tarz, üslup: "Namık Kemal'e, Tevfik Fikret'e başarılı nazireler yazmıştır
hava
Durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans: "Bugünlük, bu masal havası içinde onunla beraber yaşamalıyız."- S. F. Abasıyanık
hava
Sonuçsuz, anlamsız, boş durum, davranış, söz vb
hava
Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı
havayı
Favorites