Definition of hareket in Turkish English dictionary
- motion
Are you in favor of this motion?
- Bu hareketi destekliyor musun?
Our planet, Earth, is always in motion.
- Gezegenimiz, Dünya, her zaman hareket halindedir.
- movement
Your son took part in the student movement, I hear.
- Oğlunuz öğrenci hareketi içinde yer aldı, ben duydum.
Your movements were unaccountable.
- Hareketlerin sorumsuzdu.
- move
Nothing's wrong with the engine, but my car won't move.
- Motorda sorun yok, fakat arabam hareket etmiyor.
They were so frightened that they couldn't move an inch.
- O kadar korktular ki bir inç hareket edemediler.
- travel
Sound travels very quickly.
- Ses çok hızlı şekilde hareket eder.
The earth travels in an orbit around the sun.
- Dünya güneşin etrafında bir yörüngede hareket eder.
- behavior
This movement had a great impact on the behavior of women.
- Bu hareketin, kadınların davranışları üzerine büyük bir etkisi vardı.
- movement; move; motion; act, behaviour, conduct; activity, action; departure, start
- handling
- evolvement
- (Gıda) action times activation energy
- militate
- (Gıda) action times
- ultrasonic
- doings
- animation
- flight
I need a flight that leaves on Monday afternoon.
- Pazartesi öğleden sonra hareket eden bir uçuşa ihtiyacım var.
My flight will depart in an hour.
- Uçağım bir saat içinde hareket edecek.
- despite
- kinesis
- behave
Don't behave lightly.
- Düşünmeden hareket etme.
- (Askeri) travelling speed
- commotion
- conversation
- (Bilgisayar) transactional
- walk
Go to work, send your kids to school. Follow fashion, act normal, walk on the pavements, watch TV. Save for your old age. Obey the law. Repeat with me: I am free.
- İşe git, çocuklarını okula gönder. Modayı takip et, normal hareket et, kaldırımda yürü, televizyon izle. Yaşlılığın için para biriktir. Kanunlara uy. Benimle birlikte tekrarla: Ben özgürüm.
You must be completely still and walk on your tip-toes. The baby is asleep.
- Sen tamamen hareketsiz olmalısın ve parmak uçlarında yürümelisin. Bebek uyuyor.
- (Askeri) weigh
- step
- transaction
This is an illegal transaction.
- Bu yasadışı bir harekettir.
- earthquake, tremor
- movement, organized movement
- locomotion
- stroke
- rail. traffic
- demeanour [Brit.]
- motion, movement, action
- bearing
- setout
- behaviour [Brit.]
- starting
The train was just on the point of starting when I got to the station.
- İstasyona vardığımda tren tam hareket etmek üzereydi.
- deportment
- stir, activity
- (Hukuk) movement, act, conduct
- gesture
We often use gestures to convey simple messages.
- Genellikle basit mesajları iletmek için el hareketlerini kullanırız.
Tom gestured for me to leave.
- Tom ayrılmam için bana el hareketi yaptı.
- exercising, exercises, exercise
- conduct
- play
She played a part in the women's lib movement.
- Kadınların özgürlüğü hareketinde bir rol oynadı.
Tom doesn't always play by the rules.
- Tom her zaman kurallara göre hareket etmez.
- act
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
Criminal law, also known as penal law, involves prosecution for an act that has been classified as a crime.
- Ceza hukuku, ceza yasası olarak da bilinen, bir suç olarak sınıflandırılmış olan bir hareket için takibat gerektirir.
- action
Mario's Pub is where the action is.
- Mario'nun Pub'ı hareketin olduğu yerdir.
Her actions are inconsistent with her words.
- Hareketleri ile sözleri tutarsız.
- act, action, deed; conduct, behavior
- mus. tempo
- life
His brazen act of defiance almost cost him his life.
- Onun yüzsüzce meydan okuma hareketi neredeyse hayatına mal oluyordu.
Sami had to act to save his life.
- Sami hayatını kurtarmak için harekete geçmek zorundaydı.
- front
The driver was shouting because the car in front of him wasn't moving.
- Sürücü, önündeki araç hareket etmediği için bağırıyordu.
- activity
- departure
In China, you have to go to the departure station and buy train tickets there.
- Çim'de, hareket istasyonuna gitmek ve tren biletleri orada almak zorundasın.
- behaviour
- deed
His brave deed earned him respect.
- Onun cesur hareketi ona saygı kazandırdı.
- stir
The politician stirred up the workers.
- Politikacı işçileri harekete geçirdi.
- off-block
- be moving
- moving in
- in the motion
- movement of
- the act
- move of
- {f} activated
- start
We start for Osaka tomorrow morning.
- Yarın sabah Osaka'ya hareket ediyoruz.
If we are to be there at six, we will have to start now.
- Biz altıda orada olacaksak, şimdi hareket etmek zorundayız.
- {i} demeanour
- hareket etmek
- act
If you really have grounds for acting the way you did, then please tell me.
- Yaptığınız şekilde hareket etmek için gerçekten sebebiniz varsa, o halde lütfen bana söyleyin.
He is acting on his own behalf.
- O kendi adına hareket etmektedir.
- hareket etmek
- move
Look, Tom, we have to move.
- Bak, Tom, hareket etmek zorundayız.
In fact, to move at any speed the polar bear uses twice as much energy as do most other mammals.
- Aslında, herhangi bir hızda hareket etmek için kutup ayısı, çoğu diğer memelilerden iki katı daha fazla enerji harcar.
- hareket etmek
- take off
- hareket cetveli rail
- timetable
- hareket eder
- driven
- hareket ettirmek
- wag
- hareket gücü
- (Fizik,Gıda) momentum
- hareket tarzı
- manner
I don't like her manner.
- Onun hareket tarzını sevmiyorum.
- hareket eden
- mobilizing
- hareket eden
- mobile
- hareket etme
- start
- hareket etmek
- (deyim) get cracking
- hareket etmek
- (deyim) make for
- hareket etmek
- do
- hareket etmek
- take out
- hareket etmek
- get off
- hareket etmek
- (deyim) fuck around
- hareket etmek
- comport oneself
- hareket etmek
- leave
The train is about to leave.
- Tren hareket etmek üzere.
Be prepared to leave.
- Hareket etmek için hazır ol.
- hareket etmek
- set off
- hareket etmek
- get around
- hareket etmek
- set over
- hareket etmek
- set out
- hareket etmek
- start
If we are to be there at six, we will have to start now.
- Biz altıda orada olacaksak, şimdi hareket etmek zorundayız.
The train was just on the point of starting when I got to the station.
- İstasyona vardığımda tren tam hareket etmek üzereydi.
- hareket etmek
- (deyim) fuck about
- hareket etmek
- pull away
- hareket etmek
- conduct
- hareket etmek
- start off
- hareket etmek
- pull out
- hareket etmek
- wiggle
- hareket etmek / ettirmek
- move
- hareket harbi
- (Askeri) mobile warfare
- hareket harbi
- (Askeri) war of movement
- hareket hattı
- (Askeri) course of action
- hareket hızı
- movement speed
- hareket kolu
- starting lever
- hareket kolu
- lever
- hareket planı
- plan of action
- hareket verme
- start
- hareket şekli
- (Askeri) course of action
- Hareket Ordusu
- The Action Army
- hareket bilim
- Kinesiology
- hareket eden
- moving
I felt something moving on my back.
- Sırtımda hareket eden bir şey hissettim.
It is very dangerous to jump aboard the train when it is moving.
- Hareket eden trene atlamak çok tehlikelidir.
- hareket etme
- moving
I've got to keep moving.
- Hareket etmeyi sürdürmek zorundayım.
I need to keep moving.
- Hareket etmeye devam etmem gerekiyor.
- hareket etüdü
- (İdari Yönetim) Motion study
- hareket tarzı
- behavior
- hareket alanı
- (Havacılık) movement area
- hareket alanı
- swing
- hareket alanı
- travel range
- hareket alanı
- radius of action
- hareket alanı
- elbowroom
- hareket bilimi
- mechanics
- hareket dairesi
- dispatcher's office
- hareket derzi
- movement joint
- hareket dingili
- live axle
- hareket dişlisi
- gear drive
- hareket dişlisi
- running gear
- hareket edebilen
- motile
- hareket eden
- acting
- hareket empedansı
- motional impedance
- hareket etme
- hold still
- hareket etmek
- pull away from the kerb
- hareket etmek
- budge
- hareket etmek
- play
- hareket etmek
- behave
- hareket etmek
- (gemi) get under weigh
- hareket etmek
- deport oneself
- hareket etmek
- waggle
- hareket etmek
- comport oneslf
- hareket etmek
- move off
- hareket etmek
- pull
- hareket etmek
- 1. to move, stir, act. 2. to act, behave. 3. to set out, start; to depart. 4. to leave for
- hareket etmek
- a) to move devinmek b) (taşıt) to move off c) to get off, to set out yola çıkmak d) to depart, to leave kalkmak e) to act, to conduct, to behave davranmak
- hareket etmemek
- stand still
- hareket etmemek
- be at a standstill
- hareket etmemek
- steady
- hareket etmemek
- hold still
- hareket etmeyin
- Don't move
- hareket ettirici
- driving
- hareket ettirici
- locomotive
- hareket ettirici
- motor
- hareket ettirme
- motivation
- hareket ettirmek
- drive
- hareket ettirmek
- motivate
- hareket ettirmek
- stir
- hareket ettirmek
- budge
- hareket ettirmek
- to move
- hareket eğimi
- (Pisikoloji, Ruhbilim) movement gradient
- hareket flaması
- blue peter
- hareket halinde
- astir
- hareket halinde
- on the go
- hareket halinde
- in motion
Do not open while the train is in motion.
- Tren hareket halindeyken açma.
Don't get off while the vehicle is in motion.
- Araç hareket halindeyken inme.
- hareket halinde
- on the wing
- hareket halinde
- on the move
Tom is always on the move.
- Tom her zaman hareket halinde.
This tank can shoot on the move.
- Bu tank hareket halinde atış yapabilir.
- hareket halinde olma
- activity
- hareket hızı
- running speed
- hareket ile ilgili
- kinematic
- hareket izni vermemek
- ground
- hareket kabiliyeti yüksek
- flexible
- hareket kabiliyeti yüksek
- flexile
- hareket kabiliyeti yüksek çok amaçlı tekerlekli araç
- (Askeri) high mobility multipurpose wheeled vehicle
- hareket kabiliyeti, hareket kabiliyeti engelleme ve/veya beka
- (Askeri) mobility, countermobility, and/or survivability
- hareket kaydı
- (Bilgisayar,Teknik) transaction record
- hareket kodu
- (Bilgisayar) transaction code
- hareket kolu
- motion bar, starting lever
- hareket kolu
- starting handle; crank
- hareket kuvveti
- motivity
- hareket memuru
- dispatcher
Tom is working as a dispatcher.
- Tom bir hareket memuru olarak çalışıyor.
Tom has been working as a dispatcher.
- Tom bir hareket memuru olarak çalışıyor.
- hareket merkezi
- center of motion
- hareket miktarı
- quantity of motion
- hareket no
- (Bilgisayar) transaction id
- hareket noktası
- 1. point of departure, departure. 2. starting point (of a matter, discussion, etc.)
- hareket noktası
- starting point
- hareket noktası
- point of departure
- hareket pinyonu
- drive pinion
- hareket planı
- (Hukuk) action plan
- hareket plağı
- (Fizyoloji) motory disc
- hareket plağı
- (Fizyoloji) motor plate
- hareket saati
- departure time
- hareket saati
- (Askeri) station time
- hareket serbestliği
- free swing
- hareket serbestliği
- rope
- hareket tarzı
- proceeding
- hareket tarzı
- behaviour [Brit.]
- hareket tarzı
- manners
- hareket tarzı
- (Hukuk) modus operandi, policy
- hareket tarzı
- (Askeri) course of action
- hareket tarzı
- policy
- hareket tarzını belirleyen
- policy making
- hareket ve intikal raporu
- (Askeri) movement report
- hareket veren
- actuator
- hareket yarıçapı
- radius of action
- hareket yönü
- (Otomotiv) direction of movement
- hareket özgürlüğü
- free swing
- hareket özgürlüğü
- freedom of movement
- hareket özgürlüğü
- rope
- hareket özgürlüğü
- free hand
- Hava Kuvvetleri Hareket Tarzı Direktifi
- (Askeri) Air Force Policy Directive
- Hava indirme görev komutanı; Hava Hareket Komutanlığı; Kara Kuvvetleri Malzeme K
- (Askeri) airborne mission commander; Air Mobility Command; Army Materiel Command
- hava hareket filosu; Kara Kuvvetleri idari yapısı; Mevcudat Yönetim Sistemi
- (Askeri) air mobility squadron; Army management structure; Asset Management System
- hava hareket tümeni
- (Askeri) air mobility division
- hava hareket unsuru; anten üzerindeki elektronik
- (Askeri) air mobility element; antenna mounted electronics
- havadan hareket destek filosu
- (Askeri) air mobility support squadron
- ani hareket
- flick
- acayip hareket
- quirk
- düşünmeden hareket eden
- impulsive
- gösterişli hareket
- flourish
- ihtiyatlı hareket etmek
- reef
- sessizce hareket etmek
- creep
- yavaş yavaş hareket ettirmek
- inch
- birlikte hareket etmek
- concert
- askeri hareket
- (Askeri) military action
- birlikte hareket etmek
- liaise
- boyunca hareket etmek
- go
- centilmenlik dışı hareket
- (Spor) misconduct