She spends more time thinking about work than doing it.
- O, işi yapmaktan daha çok işi düşünerek zaman harcar.
She spends a majority of her time taking care of her children.
- O, zamanının çoğunluğunu çocuklarına bakarak harcar.
Tom seems to prefer spending most of his time alone.
- Tom zamanının çoğunu yalnız harcamayı tercih ediyor gibi görünüyor.
We reduced our spending during the recession.
- Biz durgunluk döneminde harcamayı azalttık.
You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
- Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
She earns more than she spends.
- O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
McKinley spent three-and-a-half-million dollars.
- McKinley, üç buçuk milyon dolar harcadı.
Many years have been spent in building the tower.
- Kulenin inşa edilmesinde yıllar harcandı.
The energy expended in a fight should be saved.
- Bir kavgada harcanan enerji tasarruf edilmelidir.
We explored all possible ways of cutting expenditures.
- Biz harcamaları kesme hakkında tüm olası yollarını araştırdık.