The rains ruined the harvest.
- Yağmurlar ürünü harap etti.
The ruined castle is now under restoration.
- Harap kale şimdi restorasyon altında.
We were all devastated.
- Hepimiz harap edildik.
Tom looks devastated.
- Tom harap edilmiş görünüyor.
If one does not have a hobby, his life may be desolate.
- Birinin hobisi yoksa, hayatı harap olabilir.
They lived in a dilapidated house.
- Harap bir evde yaşıyorlardı.
The crime scene was in a dilapidated motel.
- Olay yeri harap olmuş bir moteldeydi.
Your car's totally wrecked.
- Araban bütünüyle harap olmuş.